IHVANI MAHVEDEN ŞUNLARDIR - (Sırru'l-Esrar 1.Cilt)

IHVANI MAHVEDEN ŞUNLARDIR

 

Bunlardan çok sakınmak lazımdır. Birinci, nefsin hevasına uyup şeyhın karşısında yalan söylemek. Hisabına gelen gibi konuşup, hisabında dalavere etmek. Halk kendisini sevince, onlara yalan dalavere etmek, geri düşmektir. Kendi yalan dalaveresini unutur, Allahu Teâlâ’nın gördüğünü düşünmez. Beni kesmişler, der. Allahu Teâlâ’nın kendine yapacağını düşünmez. Böylece kazandığı makamından düşer.

Artık işi gevezeliğe başlar. Gülmek, şakalaşmak, gevezelik, boşboğazlık, maskaralık, bu haller ise ehlullahın kalbini öldürür. Büyük insan olmuş iken küçültür, düşürür. Allahu Teâlâ’nın nazarından düşer.

Bu düşenlerin alametleri var; Yalan söyler, sözünde durmaz, emanete hıyanet eder. Bu hadis-i şeriftir. İhvan olup, başa geçip, halife makamına geçtikten sonra bu işleri yapanlar düşerler, yıkılırlar. Kusuru kendinde bulmaz. Söylese, beni kesmişler diyor. Kesmek nasıl, yukarıda kavak bahçesi olan gibi kendi gözünün önünde olan kavağı, bu çürüktür, kötü deseler, kendi mal sahibi görüp dururken kimin sözüne bakar? Kendisi görüyor!

Bu geri düşenler evvela zikir, ibadetle çalışıp halka sevildikten sonra bu yazdıklarıma başlayınca Hakk’ın nazarından düşer, sonra da halkın nazarından düşer. Nasıl düşmesin, ihvana yalan söyler. En ziyade helak olanlar tarikatta yükselmiş olanlardır.

Hadis-i Şerif:

اَلْمُخْلِصُونَ عَلٰى خَطَرٍ عَظ۪يمٍ

“İhlâsa yetişenler büyük muhataradadırlar”[1] demektir.

İnsanı azdıran iki şeydir; biri menfaat para, biride kadındır. Nefsin yıktığı bu ikisi iledir. Bir insan Hak yolunda derece kazanır nefsi emmareden nefsi levvame, sonra mülhime makamına varınca yükselir. Ihvan arasında hürmeti, sevgisi artar. Kendine zan artar. Artık ıhvanlar malını da parasını da namusunu da emanet ederler.

O zaman bu adam nefsin, şeytanın hilelerini tamamen öğrenmemiş ise nefsi sen büyük adam oldun, kimseden korkun kalmadı. Bak bu kadar insan elini ayağını öpüyor. Sözün nüfusun geçiyor. Artık bu devam edecektir korkma der.

Şeytanda buna dair bu itikadını kuvvetlendirici rü’yalar, haller gösterir. Artık kendi aklına geleni tasdik eder ve yapar. Kendinin büyüğü kendine bu halleri söylese bende bir şey yoktur, beni ona kesmişler der, hiç kendini toparlamak aklına gelmez.    

Bu makamda içten nefis, şeytan ibadetine ucub ve eminlik, serbestlik getirir. Dıştan halk arasında, ıhvan arasında hürmet, hizmet olunca emniyete düşmek, korkuyu atıp serbestlik, ıhvana yalanlar söyleyip onları kendi elinde tutmak ister.

Onlar, kendine falan yere ver diye emanet verseler ona hıyanet eder, tamamen vermez. Bir de büyüğüne söz verir, ahd-i eman yapmış unutur. Onun sözünden çıkmayacağına söz vermiş ve vaad etti idi şimdi değişti. Şeyhından soğudu, vaadinden döndü. Münafıklık alameti başladı birinci alamet bu.

İkinci alamet; yalan söylemek idi bu da tamam.

Üçüncü alamet; emanete hıyanet idi bu da tamam oldu münafık.

Hadis-i Şerif:

اٰيـَةُ الْمُنَافِقِ ثَلٰثَةٌ اِذٰا نَطَقَ كَذَبَ اِذٰا وَعَدَ اَخْلَفَ وَاِذٰءْ تُمِنَ خَانَ

Manası: “Münafığın alameti üçtür; Konuşur, yalan söyler. Vaad eder, vaadinde durmaz. Emanet verirsin, hıyanet eder”[2] demektir deyi buyurmuştur.

Hal böyle olunca Allahu Teâlâ gadab eder, şeytan kendine güzel gösterir. Şeytanın güzel göstermesi sünnete, şeriata kıymet vermediğinden fırsat buluyor. Emniyete düşürür. Bu zavallı, daha halka evliyalık satar, kendini şeyh oldum zanneder.

Hâlbuki halkın malında gözü var. Hocalar biraz sözü geçip yürüdü mü idi ağalar, beyler kapısına düşüp onlardan bir şeyler umarlar. Allahu Teâlâ’nın kapısını bırakırlar. Hepsi değilse de, birçoğu böyledir.

Dervişlerde yetişenlerde de birçoğu artık halkın hüsnü zannını kazandıktan sonra, nefis hevasıyla başkalaşırlar. Artık helak olur giderler. Böyle olanlar nasihatte kabul etmezler. Ne kadar söylesen, istemezlerin sözleriyle söylüyor, derler. Hiç üstlerine almazlar. Böylece tepesi üstüne düşünceye kadar inat ederler. Bunların hepsi kerameti kendilerinden bildikleri içindir.

Sünnet-i Rasulullahtan ayrılmayıp büyüğünün sözünü baş tacı edip kabul edip ebediyen daim böyle olanlar, selamette ve terakkide olurlar.

 


[1] Münavi, Feyzu’l Kadir, c. 5, s. 510 (Mısır).

[2] Ramuze’l-Hadis, c.1.s.5/4, Camiu’s-Sağir Muhtasarı, c. 1, s. 16/7 (1: 63/25)

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>