ZUHRU AHİR - (Sırru'l-Esrar 2.cilt)

ZUHRU AHİR

 

Bir takım kimseler zuhru ahir namazını kendileri kılmıyor kılınmasına da gerek yoktur diyenler var. Bunların zuhru ahir kılmadıklarının bahanesi şudur. Cuma namazı o vaktin öğle namazının yerine geçtiğinden kılmıyoruz derler. Cuma namazı tamam ise onun ne lüzumu kaldı diyor. Hâlbuki Cuma namazının tamam olduğuna tamamen delil yoktur. Beş vakit namazın şartlarından başka Cuma namazının olması için şartları vardır. 

Cuma Namazının Sıhhatinin Şartları:

Birincisi; vakit, öğle namazının vakti çıkmamış olmalıdır.

İkincisi; bu vakit içerisinde namazdan evvel cemaat hazır olarak hutbe okumaktır. Hutbesiz Cuma sahih olmaz.

Cuma günü imam hutbe okurken susup hutbeyi dinlemek farzdır. İmam da cemaat de farzın içindedir.  Hutbede Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin ismi anıldığı zaman cemaat dil ile değil saygı tazimle kalben salâvat getirebilir.

Hatip minbere çıkınca cemaatin konuşmayıp sükût etmesi, selam alıp vermemesi, nafile namaz kılmaması icap eder. İmam hutbeye çıkmış iken gelen kişi sünnet kılmayıp oturur, sonra da bunu iade etmeye gerek yoktur.[1]  

Üçüncüsü; Cuma namazının eda olunduğu mahalle izniam olup kimse men olunmamaktır. Fakat bir beldede ahalisi mani olunmadan camilerine toplanıp müctemi olduktan sonra o beldeyi muhit olan surun kapılarını belde hâkimi ancak havfi adudan yani düşman korkusundan dolayı kapatması mani değildir.[2]

Dördüncüsü; cemaat bulunmasıdır. İmamı Azam rahmetullahi aleyhin kavlinde Cuma namazı için cemaatin en az miktarı imamdan başka üç kişidir akıl baliğ olmuş üç erkek olmalıdır.

Beşincisi; Cuma namazını veliyyü’l-Emiri yahut onun tayin ettiği biri kıldırması lazım demişler. Bir vilayette o vilayetin yöneticisi hükümet reisi kim ise o kıldıracak veyahut hükümetin tayin ettiği hoca kıldıracak.

Veliyyü’l-Emir veya onun izin vereceği bir şahıs bulunamayan bir yerde, mesela darul’harbde Müslüman cemaatin içlerinden seçtikleri biri Cuma namazını kıldırabilir.

Altıncısı; Cuma namazı kılınan yer şehir olmalıdır. Şehir; karakol, hükümet, polis, jandarma bulunmalı. Han, dükkân bulunmalı. Lokanta yemek yiyecek yerler bulunmalı. Oteller, yatacak yer bulunmalı. Şehirde bu şartlar mevcut olmalı. O zaman Cuma namazı sahih olur.

İmamı Azam efendimizin kavline göre bir şehirde bir camide Cuma namazı kılınır.

İmamı Azam rahmetullahi aleyh:

لَا تَجُوزُ الْجُمُعَةُ اِلَّا ف۪ي مَوْضِعٍ وَاحِدٍ فِي الْبَلَدِ الْوَاحِدِ

“Cuma ancak bir şehirde bir yerde caizdir”[3] buyuruyor.

İmamı Ebu Yusuf’tan bir kavle göre:

لَا يَجُوزُ بِمَوْضِعَيْنِ اِلَّا اَنْ يَكُونَ بَيْنَهُمَا نَهْرٌ فَاصِلٌ

“bir beldede iki yerde caiz olmaz yalnız aralarını ayıran bir nehir bulunursa iki yerde kılınabilir”[4] buyuruyor.

Münyetü’l-Musalli kitabında derki

وَلَوْ تَعَدَّدَتْ فَالْجُمُعَةُ لِمَنْ سَبَقَ قَبْلَ بِالْفَرَاغِ وَالصَّح۪يحُ بِالْاِفْتِتَاحِ

“Cuma namazı birden çok yerde kılınırsa hangisi evvel başlayıp bitirdi ise onunki sahihtir”[5]

Yani bir vilayette otuz cami var ise otuzunda da Cuma namazı kılınıyor ise bunun hangisi evvel Cuma namazını kılıp bitirdi ise onunki kabul olur demişler.

İmamı Şafii rahmetullahi aleyh;

وَلَا يُجْمَعُ فِي مِصرٍ، وَإِنْ عَظُمَ أَهلُهُ وَكَثُرَ عَامَلُهُ وَمَسَاجِدُهُ، إِلَّا فِي مَسْجِدِ الْأَعْظَمِ. وَإِنْ كَانَتْ لَهُ مَسَاجِدُ عِظَامٌ، لَمْ يُجمَعْ فِيهَا إِلَّا فِي وَاحِدٍ، وَأَيَّهَا جَمَعَ أَوَّلًا بَعْدَ الزَّوَالِ فَهِيَ الجُمُعَةُ. وَإِن جَمَعَ فِي آخَرَ سِوَاهُ بَعْدَهُ، لَم يَعْتَدَّ الَّذِينَ جَمَعُوا بَعْدَهُ بِالجُمُعَةِ، وَكَانَ  عَلَيهِم أَن يُعِيدُوا ظُهْرًا أَرْبَعًا. وَإِنْ أَشْكَلَ عَلَى الَّذِينَ جَمَعُوا أَيُّهُمْ جَمَعَ أَعَادُوا كُلُّهُمْ ظُهْرًا أَرْبَعًا.

“Bir şehirde Cuma namazı büyük mescidden başka bir mescidde kılınmaz. Bu şehrin ahalisi, çalışanları ve mecidleri çok olsalar bile. Eğer şehirde büyük mescidler varsa sadece birinde kılınan namaz Cuma namazı olur. Hangisi zeval vaktinden sonra ilk kılarsa, o cumayı eda etmiş olur. Eğer ondan başka bir mescidde Cuma kılınırsa, cumadan addedilmez ve onların zuhru dört rekât olarak iade etmeleri gerekir. Cuma kılanlar hangisinin önce ya da sonra olduğunu bilmezlerse herkes dört rekât olarak zuhru iade ederler”[6] diyor.

İmamı Ahmed ibni Hanbelî ve imamı Maliki kavillerinde de bir beldede bir yerde Cuma sahihtir.[7]

Bir beldede birden çok yerde Cuma namazı kılındığında sıhhati şüpheli olduğundan cumadan sonra zuhru ahir namazı kılınmalıdır demişler. Bir kimse Cuma namazının zuhru ahirini kılarsa eğer Cuması tamamsa o kıldığı zuhru ahir namazı nafile yerine geçer. Eğer cuma tamam değil ise o günün öğle namazını ödemiş olur, farzı eda etmiş olur.[8]

Zuhru ahir niyeti ile kılınan dört rekât namaz farz gibi kılınır diye rivayetler varsa da her rekâtta bir fatiha ve zammı sure ile dört rekât nafile gibi kılmak evladır.[9]

Şeyhimiz Bilal Baba Hazretlerinin ağzından işittiklerim; nafile namazlar farz namazların eksiğine sayılır. Her rekâtta zammı sure ile tahiyyatta Allahümme salli ve barik, tahiyyattan kalkınca, subhaneke okur. Nafileler bu şekilde kılınır.

Çünkü Cuma namazı sahih kabul oldu ise kılınan zuhri ahir nafile oluyor. Cuma, şartları dâhilinde sahih ve kabul olmadı ise zuhri ahir niyeti ile kılınan dört rekât namaz o günkü öğle namazının farzının yerine kaim olur.

Bu kaynaklara göre din kardeşlerimiz ve Allah yolunda hakiki yoldaşlar, bu zuhru ahir namazının şekli konusunda cidal münakaşa şöyledir, böyledir diye münakaşa etmeyelim. Bir hadisi şerif üzerinde itikadlarımızı dağıtmayalım, birleştirelim. Hadisi şerif:

اِنَّمَاالْاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ

“Bütün ameller niyet karşılığında makbule geçer.”[10]

Niyetimizde, Allah’ın rızası ve ibadetlerimizden razı olması zannı ile yapalım. Niyetler ne kadar halis insan o kadar selamettedir. Niyetler ne kadar fasit ise insan o kadar melâmettir.

Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri cümleten yapmış olduğumuz ibadet itaatlerimizde niyet maksatlarımızı rızasının haricine çıkartmayıp indi ilahiyesinde makbul kabul olan kullarından eylesin âmin, ya Muin.


[1] İbni Abidin c.2.s.513 (Riyad).

[2] Dürrü Yekta s.43 (Osmanlıca baskı).

[3] Nuru’ş-Şem’a fi beyani zuhuru’l-Cuma s.17. Münyetü’l-Musalli s.282.

[4] Münyetü’l-Musalli s.282. Nuru’ş-Şem’a fi beyani zuhuru’l-Cuma s.25.

[5] Münyetü’l-Musalli s.282. Halebî Sağir Tercümesi s.366 (Osmanlıca baskı).

[6] İmamı Şafii, Kitabu’l-Ümm c.1.s.331 (Beyrut).

[7] El-Fıkhu ale’l-Mezahibi’l-Erbaa c.1.s.347–351 (Beyrut). Nuru’ş-Şem’a fi Beyani Zuhuru’l-Cuma s.17–18. İbni Abidin c.3.s.16–17 (Riyad).

[8] El-Fıkhu ale’l-Mezahibi’l-Erbaa c.1.s.351 (Beyrut). Şerhu Fethu’l-Kadir c.2.s.51 (Beyrut).  Münyetü’l-Musalli s.282–283. Nuru’ş-Şem’a fi Beyani Zuhuru’l-Cuma s.25. ibni Abidin c.3.s.17 (Riyad). Halebî Sağir Tercümesi s.367 (Osmanlıca baskı). Mecmau’l-Enhur c.1.s.248 (Beyrut).

[9] Halebî Sağir Tercümesi s.367. (Osmanlıca baskı). İbni Abidin c.3.s.17 (Riyad). Münyetü’l-Musalli s.282. El-Fıkhu ale’l-Mezahibi’l-Erbaa c.1.s.351 (Beyrut). 

[10] Sahih-i Buhari c.1.s.3/1 (Beyrut). Tirmizi, Sünen c.4.s.179/1647 (Beyrut). İbni Hacer el-Askalâni, Telhısu’l-Habir c.2.s.160/827 (Medine-i Münevvere). Beyhaki, Sünenü’l-Kübra c.1.s.298/1321 (Mekke-i Mükerreme). Kenzü’l-İrfan 1001 hadis s.8/28 (Osmanlıca baskı).

 

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>