HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 4 (TARİKAT) - (BAHRU'L-VEFA)
HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 4 |
4. Sohbet: TARİKAT
Hacı Mustafa Güneş Efendi Hazretlerinin Sohbeti:
(03.03.1986 Osmaniye/Kadirli Dikirli-Harkaçtığı Köyü)
Sahabeler sordular, Allah indinde yüksek adamı nesinden bilelim ya Resulallah dediler.
بِالسَّخٰٓاءِ وَ النَّص۪يحَةِ لِلْمُسْلِم۪ينَ
“Cömertliğine bakın. Bir cömert olur. İkinci Allah'ın kullarına fisebilillah hasbeten lillah bol nasihatı olur. Bundan belli olur.”[1] Allah'ın kullarına acır; eliyle, diliyle, kalbiyle duada bulunurlar.
Fırka-i naciye; Allah fırkıya-ı naciyeden etsin cümle ümmet-i Muhammedi Cenâb-ı Hak.
Eliyle cömertliği yapamazsa diliyle yapar, kalbiyle yapar. Allah cümlemize o cömertliği nasip etsin Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri.
Burda şimdi bir hadis-i şerif daha var. Peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem hazretleri buyuruyor ki;
اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
“her kim dünyadayken kendini kimlere benzetiyorsa, kimleri seviyorsa ve kimlere benzetmeye de çalışıyorsa o, o kimselerdendir.”[2] Onlarınla beraber haşrolacak ve onlarınla beraber ebedi komşu olacaktır.
Bu hadisin mealine göre herkes dünyadayken ahretteki komşularını dünyada kendi elleriyle bulup tayin etsinler diyor.
Bugün sen, dünya âleminde yaşadığın müddetçe Allah sana akıl, zekâ, idrak, göz, kulak vermiş. Hakkı batılı seçecek kabiliyet vermiş. Allah'a isyan edenler, Allah muhafaza etsin dine küfür edenler var, Allah şerlerinden korusun. Peygamberimize ve Kur’an'a itiraz edenler var. Bunlar, Avrupa'nın modasını kendilere mal etmiş, her türlü dinsizlerin kanun ve modası içinde yaşayanlar, Kur’an’ın hükmüne itiraz edenler var.
Kılık kıyafette, itikadında inancında bozuk markalı insanların markasını kendine vurursan işte o dünya âleminde itikatsız, imansız, bozuk markalı insanlarla beraber haşrolacak o adam.
Amma kendini Allah'a iman edenlerle beraber, Allah'a itaat edenlerle beraber, Allah'tan korkanlarla beraber, güzel ahlak sahibi olan kimselerle beraber edersen, onların ahlakını kendine aşı vurur, mayasıyla mayalanırsan, o markalarla; marka dediğim yani anlaşılması için onlara benzemek, onlarla beraber haşrolacağına hadisler var, ayetler var kardaşım.
Biz söylemiyoruz. Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretlerinin Kur’an-ı Kerim'i ve O’nun Resulünün sözünü söylüyoruz.
Allah, ümmet-i Muhammedi nefsani, şeytani, şehvani, dinsizlerin, itikatsızların bozuk markasından korusun Cenâb-ı Hak.
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“her kim kendini hangi kavme benzetirse o kavimdendir”[3] diyor. Hangi kavme benzetmeye çalışırsa o kavimdendir diyor.
Bize lazım olan burada neler var? Tarikata itiraz edenler var. Tarikata itiraz etmesinler, tarikatçıların içinde sahtekâr olanları görürlerse onlara itiraz etsinler. Bizde itiraz ediyoruz.
Amma tarikat bir yol demek. Zahiren bir yola gitmek var, birde batınan yola gitmek var.
Zahiren yola gitmek; bugün zamanımızda ayakla Allah'ın verdiği ayakla yürümek, onun dışında vesaitle, uçaklarla gidiliyor.
Birde bunun batın tarafıyla sefere çıkmak var. Batın sefere çıkmak nasıl olur? Misalle söylenirse kolay olur.
Batınan nasıl olur?
Batınan; sen burda oturduğun yerde ufacık bir radyo parçası, istasyonunu bul, ibresini getir istasyonunu aç, oturduğun yerde dünyada bugün Avrupa'dan, Amarika'dan, Arabistan'dan, Rusya'dan öksürüğünü, kelamını yanında dinliyor musun, dinlemiyor musun? Zahiren bir gidiş geliş var mı?
Evinde ampul yanıyor, bunun arkası fabrikaya bağlı; bir telin bağlı, buradan büktün müydü yanıyor.
Göze gözüküyor mu bu gidiş geliş, görebiliyor musun?
Göremiyorsun.
Manen seferde buna benzer.
Hakkıyla ihlaslı Allah'a yönelmiş olan ehl-i tarık, yol ehli; kese bir yoldan kalb âleminde; cesedin dış kısmıyla şeriatına uydurup, kalbiylede nefsiyle, şeytanıyla mücadele edip, kese yoldan Allah'a kavuşmak batın yolu var batın. Batın seferi var.
مَنْ حَرَمَ بِسَفَرِ الْبَاطِنِ إِبْتِلَيْتُهُ بِسَفَرِ الظَّاهِرِ
“her kim kalbler gönüller yolu olan kese yoldan Allah'a yakın hâsıl etme yolu olan, batın seferini kendisine haram ederse, kapatırsa, terkederse
إِبْتِلَيْتُهُ بِسَفَرِ الظَّاهِرِ
“bizde onun zahir durumlarını; geçimlerini iptilaya koşar, belaya koşar, sıkıntıya koşarım” diyor Cenâb-ı Hak.
Demek ki manen kalb âleminde Allah'a yaklaşmak, Allah'a kavuşmak bir batın yolu var gözükmeyen kardaşım.
İkinci bir hadiste buyuruyor:
إِنَّ بَيْنَ اللّٰهِ وَ بَيْنَ عِبَادِه۪ سَبْعُونَ أَلْفَ حِجَابٍ مِنْ نُورٍ وَ ظُلْمَةٍ لَيْسَ الْحِسِّ مِنْ تِلْكَ الْحِجَابِ إِلّٰا ذَهَقَتْ
“Her kulun Allah ile kendi arasında kalb âleminde yetmiş bin tane nurdan perde var, yetmiş binde zulmetten perde var. Her kul kendi iradesiyle, kendi ameliyle, ya nur tarafına yürümekte, ya zulmat tarafına perdeleri geçmekte.”[4]
Allah'ın nehy ettiği, Allah'ın kerih gördüğü, yapmayın dediği bütün emirlerinin dışına yürüyenler, Allah'ın ibadet ve itikadını, imanını bırakanlar, zulmet perdelerine gün be gün gitmekte, şekavet tarafına, cehennem tarafına yaklaşmakta.
Cesedinin zahirini batınını Allah'ın göstermiş olduğu Kur’an yolunda, sünnet yolunda, Resulullah'ın yolunda, zahir batınını Allah korkusuyla nefsini hapt edip zaptı kadirine alanlar, çalışanlar nur tarafına yönelmekte. Gün be gün nurani tarafına Cenâb-ı Hakk’a ulviyette yükseliyor.
Nesinden belli olur?
ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ
“Allah'a yönelenler, Allah'ın gösterdiği ibadet, taat, zikrullah deryasında dalanların nur deryasına dalıyor nurani perdeleri geçiyor, kalbi nurlanıyor yüzünde de nur görünüyor.”[5]
ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ
“Cenneti kazananların yüzünde cennet sıfatı görünür”[6] diyor Cenâb-ı Hak.
وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ الَّيْلِ
Cehennemi kazananlar, gün be gün zahiri batını Allah'ın nehyettiği, bütün haramı fuhşiyet yollarına kalbini, cesatını sürükleyenler, zulmet tarafına gidiyor. Gün be gün şekavet tarafına gidiyor. Kalbi körleniyor, kalbi zulmete düşüyor. Yüzüde burdayken Cehennem sıfatı görüküyor.
وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ الَّيْلِ
“onların yüzleri gecenin kıtasından bir karanlık kıtaya benziyor.”[7] Karanlık, kül rengini de alıyor. Yüzünde nur eseri kalmıyor.
Cenâb-ı Hak bize haber veriyor bunları işte.
Allah muhafaza etsin Cenâb-ı Hak cümlemizi.
İnsanın kendisinin kardaşım yaratılışı çok muazzam.
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪يٓ اٰدَمَ
Buyuruyor Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri. “biz Âdemoğlunu her şeyden kıymetli mükerrem halk ettik.”[8]Meleklerden daha mükerrem halk ettik.
İnsanoğlu şu kendi kuruluşuna bir baksın; dış kısmına, iç kısmına bir göz atsın, görünmeyen yerlerini tefekkür etsin.
Akıl nerden geliyor? Dil parçası; ağzın içinde dil bir et parçası natika, korna, akü nerden geliyor? Gözdeki bu göz cihazı kimin tarafından konmuş buraya? Kulakta sem'i işitme cihazı var, hangi bir ustanın koyduğu buraya, düşünmesi lazım insanların.
Neler var şu göbekten yukarısını düşün! Göbekten yukarı cihazları; kalb burda, ruh burda, akıl burda, iman burda, dil, göz, kulak, Allah'ı söylemek, Allah'ı zikretmek, konuşmak, anlamak, anlatmak neler burda.
Daima insan kuşaktan yukarının arz ettiği havalara uyarsa nurani tarafına yükselir, Allah'a yükselir ülviyette.
Daima insanı, şerre, şekavete, cehenneme sürükleyen, kuşaktan aşağının havasına gidenler; Allah muhafaza etsin, şekavete, zulmani tarafına kayıp gitmekte cehenneme kadar.
Allah korusun ümmet-i Muhammedi, cümlemizi.
İşte batın seferi dediğimiz hadis-i şerifte peygamberimiz öyle buyuruyor.
ZİKRULLAH
Ayet-i kerimeye gelecek olursak.
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا
“her kim Allah'ın zikrini etmez, Allah'ın zikrinden i'raz eder, Allah'ı zikretmeyi sevmez, huylanır, i'raz eder, Allah'ı zikredenleri alay eder, kendi de yapmaz,
فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا
“Allah'ta onun zahir maişetini dar eder”[9] diyor.
Ne kadarda maddiyeti bolda olsa avukata, fuzuli yere, bid'at yerlere, fuhşiyet yerlere delikler açar, bütün maddiyeti akar, gider. Gözü gözüne kavuşturamaz, geçimini sıkıntılı yapar, dar eder maişetini diyor.
وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى
“mezardan kalkıp mahşere gelirken de, Allah'ın zikrinden huylanıp i'raz edenleri Allah'ın zikrinden huylananları iki gözlerini kör ederekten mahşere getirir”[10] diyor.
O diyecek ki o zaman
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَن۪يٓ اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يرً
“ya Rabbi, dünyadayken sen bana göz verdin gözüm vardı niçin burada beni kör ettin ya Rabbi?”[11]
قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى
“sana benim dünyada peygamberlerim haber verdiler. Kur’an’ım Kur'an-ı azim haber verdi, Allah'ın veli kulları haber verdi, âlimler haber verdi; Allah'tan korkun, Allah'ı zikredin, Allah'a ibadet edin. Kulaklarına girmedi miydi bunlar? Sen kulağını gözünü yumdun. Burnunu kıvırdın, kaçmadın mı orda? İşte burada senin ondan dolayı gözlerin kör olacak,cehennemde yaslanıp unutulup kalacaksın orda”[12] diyor.
Allah cümlemizi ihlaslı zikrinden, fikrinden, ibadetinden ayırmasın kardaşım Cenâb-ı Hak.
Zikrullaha devam;
ذِكْرُ اللّٰهِ شِفٰٓاءُ الْقُلُوبِ
Kalbteki olan hastalıkların emrazların tedavisini haber veriyor.
ذِكْرُاللّٰهِ شِفٰٓاءُ الْقُلُوبِ
“Allah'ı zikretmeye çalışın devam edin. Kalbinizdeki ahlak-ı zemimelerden kurtulursunuz. Kibir, ucup, riya, haset, hırs, damah, dünya sevgisi, bu hastalıkları imha eder, tedavi eder Allah'ın zikri.”[13]
Haber veriyor işte.
Allah bizi ihlaslı zikrinden ayırmasın, ibadetinden ayırmasın.
İkinci bir hadisinde ne buyuruyor?
مَنْ كَثَرَ ذِكْرَاللّٰهِ فَقَدْ بَرِئَ مِنَ النِّفَاقِ
“herkim bu zikrullah etmeyi çoğaltırsa yatarken, otururken, yürürken, Allah beni her halımı göre duruyor bilerek, ölümü çok yakın bilerek böyle Allah'ı zikreder çoğaltırsa münafıklıktan, fasıklıktan kurtulur beri olur”[14] diyor.
Bak tedavilerini haber veriyor.
Ayet-i kerimeye gelelim tekrar.
اِعْلَمُوٓا اَنَّ اللّٰهَ يُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Bu ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri bütün insanları zikrullaha davet buyuruyor kardaşım, davet ediyor. Tefsirinde aynen böyle yazıyor ki; “nasıl ki yeryüzündeki diyor otlar, ürünler çürüyüp ufalıp dökülüyor ölüyor. Yeşil otlar sonunda çürüyor, dökülüyor, kuruyor ne oluyor? Ölüyor. Sonradan gökyüzünden yağmur sebebiyle, rahmet sebebiyle ölmüş otlar yeniden yeşilleniyor, dallanıyor, budaklanıyor, çiçekler açıyor meyva veriyor.Yağmura benzeyen, rahmete benzeyen zikrullah sebebiyle kalbleri ölü olanlar, kalbleri dünya kasevetiyle dolu olanlar, kalbleri nefsani, şeytani, havayı arzu illetleri ile ölü olanlar, rahmete yağmura benziyen zikrullah ile kalbleri dirilir, hayat bulur, yeşillenir, dallanır, meyvalar toplanır diyor. Zikrullahın meyvasını toplar[15] diyor.
Burada şimde bir takım okumuş olanlarımızın bir kısmı diyor ki, efendim sen tarikatı marikatı ne edeceksin, beş vakit namazı kıl, orucunu tut, tarikat filan yok diyenler var. Kulağımla duydum bunu. Ne kadar hatalı konuşuluyor.
Diğer başka bir ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri namazı ayrı söyler, zikrullahı ayrı söyler.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ
Yine tedavi, bak dinleyin.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ
“yemin ederim ki o kimse iflah oldu, kurtuldu, manevi hastalıklardan kurtuldu kalbini selamete çıkarttı.”
Kim ya Rabbi kurtulan?
مَنْ تَزَكّٰىۙ
“nefsini terbiye edenler.”[16] Nefsiyle eğitim staj görüp harp edenler. Nefsinin, şeytanın havayı arzu putlarını zikrullah kamçısıyla kıranlar, zikrullah balyozuyla kıranlar arzu putlarını iflah oldular. Nefislerini terbiye edenler, nefislerini akıllandırıp, kalblerinide tesviye edip düzeltenler kurtuldu.
Biz diyeceğiz ki nefis neyle terbiye olur, kalbimiz neyle tesviye olur?
وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ
“rabbısının ismini zikretmek namazı kılmakla olur”[17] diyor. Bak, hem namazı ayrı haber veriyor, zikrullahı ayrı ayrı haber veriyor.
Sadıklarla Beraber Olmak
Tekrar bir ayet-i kerimede tarikat yoktur, tarikat nedir diyenlere cevap olaraktan Kur'an-ı Kerim'de ayet:
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ
“ey Allah'a inandım iman ettim diyen kimseler, Allah'a iman ettinizse Allah'tan korkmanız lazım. İmanla Allah'tan korktuktan sonra bırakmıyor.
وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ
“sadık kullarımın mahiyetinde olun. Sadık kullarımla beraber olun.”[18]
Allah'ın mü'min kullarıyla, sadıklarla birleşmek, beraber olmak, Hakk'a yönelmek emr-i ilahidir işte.
Fasıklarla mı birleşeceksin? Dinsizlerle mi birleşeceksin?
Dine, vatana, İslamiyet’e kim dürüst, sadıklarsa onlarla birleşeceğiz. Vatanımızı muhafaza edeceğiz, maneviyatımızı muhafaza edeceğiz.
Bugün dinsizler, mülhidler, zahir vatanın düşmanı, imanın düşmanı.
Hem maneviyatımızı mücadele yapıp sadıklarla beraber çalışacağız. Hem sadıklarla beraber vatanımızı muhafaza edeceğiz.
Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri ayet-i kerimesinde okumuştuk;
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ
Yani “ey Allah'a iman ettim diyenler, Allah'tan korkun ve Allah'tan korktuktan sonra sadık kullarımın mahiyetinden ayrılmayın sadıklarla beraber olun.”[19] Mü'minlerden, sadıklardan ayrılmayın beraber olun.
Allahu Teâlâ hazretlerine yakın olmak ve Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretlerinin nazargâhı olan kalb âlemini muhafaza edip nurlandırmak ve Allah rızası için nefis ile şeytan ile mücadele etmek yönünde Allah'ın sevdikleri, sadıklarla beraber olmak, kalbi, nefsin, şeytanın zulmetinden kurtarmak, ancak sadıklarla beraber Allah'a yönelmek emr-i ilahidir.
Kur'an-ı Kerim'de yine bir ayet-i kerime:
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“ey Allah'a inandım iman ettim diyen kimseler, Allah'a iman ettikten sonra Allah'tan korkup sabırlı olmamızıCenâb-ı Hak bize emir ediyor. Her türlü Allah yolunda Allah'ın rıza yolunda; ibadetle zikrullahla Allah'a kavuşmak ve ulaşmak azminde çalışırken başa her ne ki sıkıntı gelirse; iptila, bela, kaza, musibetlerden ve vücuda gelen hastalıklardan bunların hepsine sabırlı olun. İbadet ve taat yolunda zikrullah yaparken gece ve gündüzlerde, soğuk ve sıcak zamanlarda nefsinize ölüm korkusu kamçısıyla cebir kullanın sabırlı, metanetli olun azimli olun.
Zahiren insan ne ile harp eder, niçin harp etmek lazım gelir?
Birinci vatan için, ikinci din için, namus için insan harp eder.
Dini olmayanın zaten namusu da yok Allah muhafaza etsin. Ne kıymetini bilir? Vatanın ne kıymetini bilir?
Ancak gene Allah'a ve Allah'ın Resulüne cidden imanlı olanlar vatan kıymetini bilirler. Hem vatan için, hem kalb âlemini nefse şeytana teslim etmemek için, hem zahir, hem batın mücadele harbini yine bunlar yaparlar.
وَرَابِطُوا
Ve rabıtu dediği, din düşmanlarıyla namus için, din için, vatan için harbe giriştiğiniz zaman, Allah'a güvençli olun, dayançlı olun, metanetli olun, yılmayın. Başınızdaki harp kumandanına karşı itaatlı ve rabıtalı bağlı olun. İrtibatınız kesilmesin ki, karşıyı yenesiniz diyor.
Burada peygamberimiz sallallahu Teâla aleyhi vesellem hazretlerinin bir hadis-i şerifi var ki, Tıbık harbinden gelirken harp bitmiş harpte askerin önünde gelirken:
رَجَعْنَا مِنْ جِهَادِ الْأَصْغَارِ إِلَى الْجِهَادِ الْأَكْبَرِ
“Döndük küçük harpten büyük harbe.”[20] Sahabeler dediler ki ya Resulallah, daha bundan büyük harp hangisi? Buyurdu ki, bundan büyük harp, evimizde, işimizin gücümüzün başında her zaman için son nefesimizin bitimine kadar kalb âleminde Allah'a kavuşmamız ve Allah'ın rızasına ulaşmamız için bize adu, düşman olan nefis ile şeytan ile mücadele yapmak harbi, bu harpten daha büyük buyurdu.
Şimdi tarikatın hakiki olanlarına itiraz etmek iyi değil. Amma ismi tarikatçı olup kendilerinde tarikatın ilmi, edeb ve erkânı, ölçüsü bulunmayan sahtekârların şerrinden korusun, onların aleyhinde konuşsunlar.
Amma hakiki dine, İslamiyet’e, vatana, Allah'ın kullarına sıdkı sadakatli sadık olan kimseler, yapıcı taraflarıdır. Bunlar menfaatçi değil, riyakârcı değil, iftiharcı değil. Sırf Allah'ın kullarını gafletten uyarıp iman ve itikad aşısını aşılayıp Allah'a yöneltmek onların gayesi.
O gibilerin aleyhinde konuşmak iyi değil.
Zahir harbinde, vatan harbinde, vatanınızı düşmana teslim etmemek için başınızdaki kumandanlarla bağlı olun, rabıtalı olun, irtibatlı olun.
Kalb âleminde nefis ile şeytan harbi mücadelesi zahir harbinden büyük olduğuna karşı onda da muhakkak manen kalb âleminde Allah'a kavuşmak ve Allah'ın rızasına ulaşmak azminde çalışanlar; nefsiyle, şeytanıyla mücadele yapıp uğraşıp mücadele yapanlar, harp yapanlar o harpten eğitimle çıkan muhakkak manevi bir kumandanlara da manen bu harpte rabıta lazım. Nasılki zahir kumandanlarına olduğu gibi.
İşte hakiki Allah'ın sadık kullarıyla Allah'ın veli kullarıyla Allah'a iman edip itaat eden hakiki sadıklarla ancak zahir vatanına birleşip muhafaza olmak olabilir.
Birde ancak kalb âleminde Allah'ın rızasına ulaşmak için nefis ile şeytan ile mücadele harbinde de yine o eğitimden çıkan Allah'ın sevdiği veli kullarıyla beraber olmakla onlardan bir örnek almakla nefis ile şeytanla harp olabilir.
Nefsin, şeytanın kötü ahlak, havayı arzu putlarını kalbten ve lisanından gidermek yine ancak Allah'ın veli kullarından bir numune örnek almakla olabilir.
Şu hususta demek ki ancak zahirimizdeki dinimizi, vatanımızı, namusumuzu, kalb âlemindeki o mel'un şeytandan ve nefsin hilelerinden, belalarından kalb vatanını muhafaza etmek ancak Allah'a kavuşmak ve zahiren yaşamış olduğumuz vatanımızı muhafaza etmek, dürüst, özü sözü sadık olan kimselerle beraber olmak lazım geliyor. Hem zahiren hem batınan.
Allah onların emsalini çok etsin, tüketmesin.
Bu gibi olanların aleyhinde konuşmak münasip değil. Amma kendisi ismi hacı, hoca, derviş hem vatana, him dine, hem İslamiyet’e zarar verici, yıkıcı olanların aleyhinde konuşsunlar. Hakiki Allah'ın sevmiş olduğu müminlerin aleyhinde konuşmak caiz değil.
Cenâb-ı Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri hadis-i kudsisinde buyuruyor ki:
مَنْ عَادٰى لِي وَلِيًّا فَقَدْ أَذُنْتُهُ بِالْحَرْبِ
“her kim benim veli kullarıma benim sevdiğim evliya kullarıma düşman olursa onların aleyhine geçerse onlara buğuz, kin, küdret yapar, düşman olursa o kimse bana harb ilan etmiştir, benimle harb etmeye mezundur”[21] buyuruyor.Cenâb-ı Hak cümlemizi muhafaza etsin.
[1] Tabarani, el-Mu'cemu'l-Kebir c.10.s.181/10390 (Musul). Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya c.4.s.173 (Beyrut). Kastalani, Mevahibü Ledünniye c.1.s.511 (Osmanlıca baskı)
[2]Sahih-i Müslim, c.4.s.2032/2638 (Beyrut). Sahih-i Buhari, c.5.s.2283/5816 (Beyrut).
[3]Sünen-i Ebu Davud, hadis no 4031. Suyuti, Cem'u'l-Cevamii c.8.s.812/21102. Tabarani, el-Mu'cemü'l-Evsat hadis no: 8327
[4]Levamiu'l-Ukul Şerhu Ramuze'l-Hadis c.3.s.276.
[5]Mutaffifin suresi 83/24
[6]Mutaffifin suresi 83/24
[7]Yunus suresi 10/27
[8]İsra suresi 17/70
[9]Taha suresi 20/124
[10]Taha suresi 20/124
[11]Taha suresi 20/125
[12]Taha suresi 20/126
[13]Kenzü'l-İrfan fi Ehadisi Nebiyyü'r-Rahman s.47/261 (Osmanlıca baskı)
[14]Tabarani, el-Mu'cemü'l-Evsat c.7.s.86/6931. Deylemi, el-Firdevsü bi Me'suri'l-Hıtab c.3.s.564/5768 (Beyrut).
[15]Hadid suresi 57/17
[16]A'la suresi 87/14
[17]A'la suresi 87/15
[18]Tevbe suresi 9/119
[19]Tevbe suresi 9/19
[20]Gunyetü't-Talibin c.1.s.155 (Osmanlıca baskı)-c.1.s.143 (Beyrut). Suyuti, ed-Dürerü'l-Mensure s.125/245. Hatibi Bağdadi, Tarihi Bağdadi c.13.s.523/7345 (Beyrut). Camiu's-Sağir c.4.s.511/6017.
[21] Sahih-i Buhari, c.5.s.2384/6137 (Beyrut). Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya, c.1.s.4 (Beyrut). Sahih-i ibni Hıbban, c.2.s.58/347 (Beyrut). Beyhaki, Sünenü'l-Kübra c.3.s.346/6188 (Mekke). Hâkim, el-Müstedrek Hadis no: 323. Nevevi, Kırk Hadis s.84/38 Camiu's-Sağir Muhtasarı c.1.s.469/1003(2:240/1752.