HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 11 (DÜNYA MUHABBETİ) - (BAHRU'L-VEFA)
HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 11 |
11. Sohbet: DÜNYA MUHABBETİ
Hacı Mustafa Güneş Efendi Hazretlerinin Sohbeti:
(25.06.1999.)
Peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem hazretleri bir gece yatağından kalkıp Medine'nin çarşı caddesine çıktı tek başına zahiren. Caddede yürürken karşıdan baktı bir adam görüktü. Yakına geldi ki Ebu Bekir efendimiz. Dedi “ya Ebu Bekir bu gecenin vaktinde kızgın güzel yatağından senin kalkmana ne sebep oldu ya Ebu Bekir? Ne sebep oldu da kalktın?”
Dedi, “ya Rasulallah aclık oldu.”
“Ya Rasulallah senin bu gecenin vaktinde kalkmana ne sebep oldu?”
“aclık oldu.”
İkisi yürüyüp giderken karşıdan bir tek adam daha… Gele gele geldi ki hazreti Ömer radıyallahu anhu efendimiz. Dediler “ya Ömer bu gecenin vaktinde seni bu yataktan kaldıran ne oldu?”
“aclık oldu ya Rasulallah.”
Burayı iyi dinleyin.
Bizim dediğimiz bağırsak aclığı, karın aclığı değildi bunlar. Biribirlerine öyle bir Allah için sevgi aşk ile bağlanmışlar ki göremezlerse duramazlardı. O Allah aşkı, Allah sevgisi hasretliği bunları durdurmadı gece yatağın içinde.
Burası aklıma geldi, kalbime şimdi ya Rabbi, uzaktan yakından kadın ve erkek kardeş bacılarımızın buraya bugün toplanılmasına ne sebep oldu sen biliyorsun ya Rabbi.
Burda bir maddi menfeat de yok, bir oyun oyuncak da yok. Sırf senin sevgili Habibiyin meth ve senasından mübarek ruhaniyetinden şu zahir aç ruhlarımızın gıdalanması için gelindi buraya. Bizleri mahrum etme ya Rabbi. O'nun hürmeti için, O'nun ruhaniyetinden gıdalanmayı, feyizlenmeyi cümlemize ihsan etsin Cenâb-ı Hak.
Dünya işleriniz çok ağır basıyor amma karşı çıkılması gerek.
Peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem efendimizin yine bir kelamını belki kulaklarınızda kalır, lazım olur yeri geldikçe. İşte mi'rac, mevlidden sonra mi'rac okunuyor. İnşaallah Allah izin verirse yine okuyacağız.
Mi'racta her göklerde acaibler garaibler arzolundu bak ya Muhammed.
Hiç birisine iltifat etmedi. Cenâb-ı Hakk'ın emriyle cennet o kadar nurlandı, bezendi sağ tarafına geldi, bak ya Muhammed. Ona da bakmadı. Dünya süslendi halınca ziynetlendi bezendi sol tarafına geldi, bak ya Muhammed. Dünyaya bakmaktan başka çokda ağır kelamlarla red etti dünyayı.
“Ey enbiya, evliyaların, mü'minlerin düşmanı, yollarının önüne çıkan yalan, kaddar dünya, önünden bal gösterip sonunda zehir gösteren dünya. Hiç sana emniyet yapılmaz. Hayız görmüş bir kadından daha fenasın, nasıl yanıma yakın oluyorsun sen? Benden önce resul kardeşlerim seni aldılarda nikâhla bir anda geri üçten dokuza seni boşadılar. Hiç birisi seninle eyleşmediler. Ben ise seni zaten hiç almadım yanıma nasıl gelebilirsin?”
Böyle tekdirle red etti.
Demek ki Allah'la bizim aramıza yolumuzun üstüne çıkan dünya.
لَا يَمُوتُ الْقُلُوبُ إِلَّا حُبُّ الدُّنْيَا
“kalbleri hiçbir şey öldürmez. Dünya muhabbeti kalbleri öldürür.”[1]
لَا يَمُوتُ الْقُلُوبُ إِلَّا بِكَثْرَةِ الَّتَعامِ
İkinci, “kalbleri Hiçbir şey öldürmez illa çok yemek öldürür.”[2]Kalblerin ölümü çok aşırı yemekten kalbler ölür.
Cenâb-ı Hak muhafaza etsin bunlardan cümlemizi. Kalblerimizi öldürmesin, diriltsin Rabbım inşaallah.
Zamanınızı çok almayalım. Geceler kısa.
Cenâb-ı Hak Teâlâ ve tekaddes hazretleri “ya Habibim, bunların hiç birisine iltifat edip bakmadın. Fakat cennet senin dostlarıyın yeridir. Başka bir kimsenin değil, senin dostlarıyın yeridir. Cennete niçin bakmadın ya Habibim?”
Dedi “ya Rabbi, ben senin cennette ki evleriyin aşıkı değilim. Ben senin aşığınım. Bu gözleri sırf senin cemalını görmek için sakladım. Senin cemalini görmek için sakladığım gözlerimi başka tarafa bakmak revamıdır ya Rabbi?”
O zaman Cenâb-ı Hak Teâla hazretleri “ya Habibim, eğer o cennete bakıp eğleşsen seni cennete kor idim fakat bu devlete, bu cemalime kavuşamazdın.”
Onun için Cenâb-ı Hakk'a İsa aleyhisselam, “ya Rabbi, cemalini görmek istiyorum, sanada kavuşmak istiyorum ne yapmam gerekir ya Rabbi?”
“Cemalimi görmek istiyorsan ya İsa, aç ol. Açlığa devam et, çok yeme. Bana kavuşmak istiyorsan ya İsa, tecrid ol. Benden başka kalbinde kimsen kalmasın, tek ben kalayım.”
Allah'ım hidayet etsin cümlemize.
Mısri Niyazi hazretlerine sordular. “nasıl kese yoldan Rabbıyın huzuruna, hakikat âlemine kavuştun. Ne kadar olsa Allah korkusunu kalbimizden bir an çıkartmasın Cenâb-ı Hak.
Allah korkusu ile hasta oldum, şevk ile yandım. (evvela ateşin ılık şevkı gelir, sonra ateş gelir.) Şevk ile yandım, aşk ile öldüm, Allah ile geri dirildim.
Onun için Cenâb-ı Hak Teâlâ ve tekaddes hazretleri bütün evliyaları doksan dokuz esmalarıyla tecelli etmesinde onları hem öldürüp hemde geri diriltmesi var. O tecceli-i ilahi geldiği zaman kendileri yok olur Hakk'ın varlığından başka bir şey olmaz.
Cenâb-ı Hak o tecelliyetinden, aşkından, şevkından mahrum etmesin. O tecelli-i ilahiler mana âlemine sıfattan geçmeye başladığı zamanlarda başlar diyor. Allah bizleride mahrum etmesin Cenâb-ı Hak.
Söylenecek söz çok isede anladığımızı ihlaslı durup tutanlardan etsin.
Her peygamberin bir mi'racı olmuş, Altı peygamber, peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellemden başka mi'raca çıkmışlar. En yüksek İbrahim peygamber aleyhisselam, altıncı semaya kadar çıktığı rivayet olnuyor, ondan yukarı hiç kimse çıkamamış Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemden başka.
Her peygamberede Cenâb-ı Hak bir istekleriniz var mı, arzunuz var mı? Ya Halilim, ya İsa, ya Musa. Onların her birinin bir istekleri, arzu hacetleri olmuş onuda vermiş Cenâb-ı Hak. Mi'raca çıktığında peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem efendimize “ya Habibim, bir arzu hacetin var mı, isteğin?
“ya Rabbi bütün isteklerimi, hacetlerimi ahirete bırakıyorum. Ümmetimin asilerine bırakıyorum. Onlara şefaat yapmak için ahirete bırakıyorum.”
وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰىۜ
“ya Habibim Rabbın seni şefaatta öyle bir müstesna etti, şefaat makamı verdi ki; ya Rabbi, artık ben razı oldum yeter deyinceye kadar şefaat yapmakta müstesna kıldım.”[3]
Bu şefaat hakkında da bir toplumda konuşurken Rabbım hatalı konuşturmasın, hatalı konuştuklarımızı da affetsin, tekrarından muhafaza etsin.
Bir toplumda konuşurken şefaat hakkında hallacı Mansur hazretleri, Allah ruhunu şad etsin. Diyor ki, “evet şefaat haktır. Yalınız ehil olana yani layık olana mahsus” diye konuşmuş Hallac-ı Mansur hazretleri. O gece rü'yasında peygamber efendimizi görüyor.
“ya Hallac nasıl cesaretle sen konuştuydun şefaat ancak ehline, layık olana mahsus diye.
وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰىۜ
Ayetini unuttun mu?
يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا
Ayetini unuttun mu?
Bu ayetin mealinde: “Rabbın sana bir makam verdi ki makam-ı Mahmud; evvelin ve ahirinin hepsinin ümmetine şefaat yapmaya makam-ı Mahmud verdi.”[4]
Makam-ı Mahmud verilmesinin sebebi, çok uzağa gidiyoruz amma her zaman bir araya gelemiyoruz. Ayet-i kerimelerin bazıları işte bakabildiğimiz kadar bakınca peygamber efendimizin Rahmeten li'l-Âlemin olaraktan dünyaya gelmesi bütün yere göğe rahmet olaraktan inmesi, Cebrail aleyhisselama da sordu peygamber efendimiz “Rahmeten li'l-Âlemin ayetinden sende faydalandın mı?”
“Bende faydalandım ya Muhammed.”
Fakat O'nun başından geçen haller; dinsizler, müşrikler neler çekti onlardan. O ibtila sıkıntı zamanlarında ayetler gelirdi, bazen sabır, bazen teselli. Şu ayetide iyi anlaşılması için söyleyelim:
سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلًا
Buraya kadar “ya Habibim, senden evvel ne kadar biz Resul kardeşlerini gönderdik ise onların başından da kavmiyle böyle bu haller geçti; sıkıntılar, ibtila, resullerini katlettiler, boğazladılar. Onların başından da kavmiyle böyle bu haller geçti. Evvel ki resullerden beri sürüküp gelen bir sünnettir bu. Halk ile kavmiyle resullerin arasında ki olan sıkıntılar. Buna müteessir olma.
اَقِمِ الصَّلٰوةَ
İşte burda hepiciğimize farz oldu. اَقِمِ الصَّلٰوةَ "namazını kıl.”
لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
Burada beş vakit namaz izahat olunuyor, her beş vakit namaz. Arkasından da:
وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰىٓ اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا
Ya Habibim! Beş vakit namazı kıldıktan sonra daha dereceyin, daha makamıyın alâ yüksek olmasını istiyorsan gece teheccüd namazına devam,[5] kuşluk duha namazına devam. Ondan sonra peygamber efendimiz bunu bırakmadı.
İşte buda bize bir örnek oluyor. Allah şefaatına layık etsin.
Hallac-ı Mansur hazretleride “nasıl cesaretle söyledin ya Hallac” deyince “ya Rasulallah, benim bu günahımın kefareti ne olur ya Rasulallah, beni affet.”
Dedi “boynun cellata gidecek.”
Zatın biride rü'yamda gördüm diyor peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem efendimizin dünya yüzünde ne kadar peygamberler gelmiş ise Âdem’den beri hepsi ayakta el döşte kıyamda duruyorlar. Bana Lut aleyhisselam yakındı diyor. Lut aleyhisselam dedi ki; bu Peygamberlerin ruhaniyetleri niçin böyle Resulullahın karşısına gelip kıyamda duruyorlar biliyor musun dedi.
Bilmiyorum.
Bunların hepsi Hallac-ı Mansur'un affolunması için Resulullaha ricaya geldiler dedi diyor.
Allah şefaatine layık etsin Cenâb-ı Hak.
Bilemiyoruz, ne kadar hayatımızın kaldığı belli değil. Biraz daha ahirete göçmeden asliyetimizden haberdar olup asliyetimize kavuşmak olsun bütün maksadımız. Gayri arzularıda atıp savuşmak olsun. Bir misalle anlatacağım inşaallah Allah izin verirse. Kur'an-ı Kerimde'de Cenâb-ı Hak bazı misaller veriyor anlaşılması için.
Bizim köylüler bilir. Burda bir kayalık yer vardı. Onun sahibi oraya kazmayla, kürekle ham çalı, armut çalıları vardı. Çok emek çekti; yabani olan armut çalılarını aşı vurdu, armuda çevirdi. Piyasada gidip gelirken baktı ki kendinin bu aşı vurduğundan daha güzel aşılı yetişmiş armutları gördü. İkinci sefer geldi o aşıladığı aşıları vurdu, üçüncüye çevirdi. Daha ondan erken yeten, bol mahsul veren pazarda satılan aşıları alır, erinmezdi azimle buna çevirirdi. Bir çalı olan armutta böyle dönecek kabiliyet, aşı tutacak kabiliyet var olurda acaba:
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪يٓ اٰدَمَ
Cenâb-ı Hak buyuruyor; “Ben Âdemoğullarını bütün yarattığım mahlûkattan mükerrem, aziz halk ettim.”[6] Onlar bu aşıya çevrilmez mi? Misal olaraktan.
Evvela bir mürşid-i kâmile hakkıyla teslim olmak lazım. Onun yazdığı reçeteleri hakkıyla kullanmak lazım. Teslimiyet olmazsa yer gök dolusu mürşid olsa biri, bir adım seni götüremez.
Teslim; bir cenaze nasıl yıkanırken kendini yıkayan adama çabuk yap, geciktirdin, sıcak, soğuk, diyebilir mi? Onun gibi teslim olunması lazım. Her mürid teslimiyetine göre nasip alır diyor şeyhından. Teslimiyet ne kadar kuvvetleşti onun kadar nasip alabilir.
Burda anlatmak istediğim şimdi evvela fena fi'ş-Şeyh; mürid tamamen şeykhının aşısıyla aşılanması gerekir. Fena fi'ş-Şeykhta tamamen aşı tutup yetiştikten sonra fena fi'r-Resul; sevgili peygamber efendimizin artık manada kavuşup onda fani olması. Onda fena fillaha geçiyor.
Aynen bunun gibi işte nefs-i emmareden mutmainneye kadar azimle o mürşid-i kâmilin verdiği reçeteler ile ona teslimiyeti ile nasibini alır o dereceye ulaşmak kabiliyeti her kadında her erkekte var.
Şu çabuk gelip geçen dünya bizi önümüze çıkıp avutan dünya ile endişe hayallerini kalbimizden devamlı atmak azminde olalım. Devamlı Allah ve Resulullah, dostlarının sevgisini kalbimizde tutmak olsun. Azimle çalışalım, asliyetimize burda iken kavuşalım.
Uzak gurbete düşen bir adam, yanar yanar yanar gurbet acısıyla, hasret acısıyla. Bakarsın ki mektup gelirse ne kadar sevinir. Mektubun arkasından şimdi de görüküyor artı, telefonla konuşursa ne kadar sevinir. Daha daha derken telefondan, telsizler var bir anda. Misalde hata olmasın aynen telefon gibi Cenâb-ı Hakk'tan onun kalbine gelmesi var. Sevinmez mi? Onun ruhu şad olmaz mı? Dostundan bir haber geliyor.
İlham-i Rabbanilerde her zaman söylüyoruz tamamen şeriatı, tarikatı düzgün, sünnet-i Resulullah tamam. Bid'atten arınmış, böyle temiz Hakk'tan başka endişe hayallerden yıkanmış temizlenmiş olan bir kalbe iner ilham-i Rabbani.
Kenz açılmaz her gönülde tâki cümleden dur olmadan. Kalbin her tarafa gidiş yolları tamamen kapanması lazım.
Hak tecelli etmez sana tâki o kalb pür nur olmadan. Temizlenip nurlaştırma olmadan.
Sür çıkar gönülden gayriyi Hak tecelli ede sana.
Padişah konmaz saraya taki o hane mamur olmadan.
İşte ilham-i Rabbanilerde namazda, tesbihinde, huzuru rabıta, mürakabasında uyku ile uyanıklık arasında bir an. Hakk'tan geldiğini anlar. Şeriata, sünnete uygun olur. Ses olmaz, şahıs olmaz, harfte olmaz. Kalbinden kalbine söylenir bir anda. Allah cümlemizi mahrum etmesin.
Dünya bizi durgun yapıyor. Dünya bizi çiğniyor. Acımayacak sonunda da tepmeyle vurup mezara yitecek.
Asıl pehlivan o ki dünya malının içinde yaşasın, sevgisini kalbinden atanlardan olsun. Dünya kendinin sonunda göğsüne tepme ile vuracak mezara yitecek. O onu yapmadan siz kendinin endişe sevgilerini hayallarını kalbinizden atanlardan olunuz. Mezara varmadan mezarınızın tedarik, tedbirlerini yapın öyle mezara varın.
Sizi yaratan yüce Rabbınızın huzuruna varacaksınız. Ne yapıp yapıp nefsin havai arzu, mundar arzularını kalbten temizleyin. Kalbinizi nurlandırın, sizi yaratan Rabbınıza boyun kesin, tevbe istiğfarla kalbinizi yıkayın, temiz, nurlu bir kalb ile O'nun rızasını kazanın öyle huzuruna varın.
Buda, gayret lazım. Gayret, azim lazım, ihlas lazım, yapılan ibadetlerin içinde de riyadan, iftihardan çok sakınmamız gerekir.
Nefis, daima namazını, abdestini, haccını, dış kılık kıyafetini halka göstermekten zevkı var, haz duyar, zevki var. Onun aksini yapmak lazım.
[1] Marifetname s.258 (Osmanlıca baskı)
[2] İmam Gazali İhya, Müzekki’n-Nüfus s.177 (Osmanlıca baskı), Mârifetname s.295 (Osmanlıca baskı)
[3]Duha Suresi 93/5
[4]İsra suresi 17/79
[5]İsra Suresi 17/79
[6] İsra suresi 17/70