HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 17 (SÜNNETE SARILMANIN FAZİLETİ) - (BAHRU'L-VEFA)
HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 17 |
17. Sohbet: SÜNNETE SARILMANIN FAZİLETİ
Hacı Mustafa Güneş Efendi Hazretlerinin Sohbeti:
Sorduğun soru; yerine göre uzarda kısalırda.
Bilal Babama sordum, Baba dedim dedi bir mürid şeyhının sohbetinde ne kadar oturması lazım gelir mühim olan dedim.
Yavrum, en şeyi bir saat dedi. Bir saatten ötesi o kadar olmaz dedi.
Amma uzaktan yakından her zaman gelemiyorlar. O zaman saatte geçiyor, ikiyi de geçiyor ne yapalım dedi.
Yoksa esas şeyler (sohbet ve manevi alışverişler) bir saatın içinde dedi mübarek.
Birde duruma göre Cenâb-ı Hakk'ın artı verişine bağlı. Pazarın açılması onun verişine bağlı.
Peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem hazretleri ümmetimin üzerine şundan korkarım ki yakînleri zayıfa uğrar diyor.
اِنَّمَا اَتَخَوَّفُ عَلٰى اُمَّت۪ى ضَعْفَ الْيَق۪ينِ
“Ümmetimin üzerine korktuğum yakîynleri zayıf olur. Namazda kılarlar, oruçta tutarlar, hacca giderler gelirler, ibadette yaparlar amma yakîynlarının zayıfa uğramasından korkarım”[1] diyor.
Yakîyn zayıfa uğraması; ibadetten, namazdan, zikirden ayrılınca takip edersen belli olur. Genişleme gelir. Yerenlik, yavanlıklar gelir, bazı kerre o toplumda sigara içenler, ona benzeyen hareketler, o zaman yakîyn zayıf.
إِنَّ اللّٰهَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ
“O Allah sizinle beraberdir nerde olursanız.”[2] Yalnız kürsüde, yalnız toplumda değil.
Her kiminde böyle yakîyni kuvvet bulduysa tek başına yatağınında altında olsa, ıssız mağaralarda olsa, tek başına nerde olsa aynı korku, aynı edep, aynı huzur rabıtadan ayrılmaz. Halk arasında böyle ordan çıkınca yakîyni zayıf olanlar belli olur.
Pegamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem hazretlerine sahabelerin birisi öyle söyledi. Ya Resulallah dedi, ben ibadet yaparken, insanlarda beni ibadet üzerine gördükleri zaman ben daha çok zevkleniyorum bundan dedi.
Dedi, burası Allah'ın hoşuna gelmiyen bir ibadet. Bu riya oluyor dedi. Derhal ayet-i kerime indi hakkında, peygamberimizi tasdik etti.
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالًاۜ ﴿﴾ اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
“Mahşer yerine geldikleri zaman en zararlıklı hüsrana uğrayıp zararlıklı olan kimseleri size haber vereyim mi? Kendilerine verilen bir ömür hayatını iyi bir iş yapıyoruz zannıyla riyaya, iftihara, nama şöhrete buna benzeyen gereksiz, faydasız lüzumsuz yere harç eden kimseler.”[3]
Riyadanda Cenâb-ı Hak cümlemizi korusun ki, şeytan, nefis insanı ibadetten, zikirden, namazdan alıkoyamazsa bu sefer başka plan düşünüyor şeytan. Yapılan ibadetin içine iftihar, nam, şöhret, riya, matlup, menfaat buna benziyenleri sokuşturuyor içine ki, yapılan ameli makbule geçirmesin.
Orda bir soru sordular, peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem hazretleride buyuruyor ki;
مَنْ حَافَظَ سُنَّت۪ى اَكْرَمَهُ اللّٰهُ تَعَالٰى بِاَرْبَعِ خِصَالٍ
Her kim benim sünnetime halisen muhlisen ihlaslı çalışıp sünnetimi ihya eder, muhafaza eder devam eder, Allah benim sünnetime sarılıp ihlaslı maksatsız Allah için çalışanlara dört hassa verecek onlara diyor.
Birinci hassa;
اَلْمُحَبَّةُ ف۪ى قُلُوبِ الْبَرَرَةِ وَالْهَيْبَةُ ف۪ى قُلُوبِ الْفَجَرَةِ وَالسَّعَةِ فِى الرِّزْقِ وَالثِّقَةِ فِى الدّ۪ينِ
Hakkıyla benim sünnetime riayet ittiba edip çalışanlara Allah bu dört hassayı verecek diyor. Birinci hassa ki; toplumun içinde insanların içinde kalbleri temiz olan kimselerin kalbine onun sevgisini koyar diyor. Allah sevdirir. Uzakta yakında olsa severler. Buraya gelirse hepsi sevmesi lazım kalbi temiz olanların, olmadığından demek ki muhakkak bir iş var.
İkinci;
وَالْهَيْبَةُ ف۪ى قُلُوبِ الْفَجَرَةِ
Hakkıyla sünnete riayet, ittiba edip, ihlaslı çalışanlarında diyor, öteki fısku fücur ehlinin, kalbleri temiz olmayanların kalbine bunun heybetini koyar, ondan sakınırlar heybet alırlar.”[4]
إِذَا خَافَ اللّٰهَ الْعَبْدُ أَخَافَ اللّٰهُ مِنْهُ كُلُّ شَيْئٍ
“Her kim Allah'tan hakkıyla korkarsa her an, sair mahlûkta ondan korkar heybet alır”[5] diyor.
Üçüncü hassa;
وَالسَّعَةِ فِى الرِّزْقِ
Bu adam bu şekilde çalışa çalışa sünnete İslamiyete hasbeten lillah Allah'ın elinde değil mi? O'nun Resulunun sünnetine, kendinin kanun-i ilahi olan Kur'an yoluna, din yoluna hizmet edenlerin sonunu rızkına diyor genişlik verir. Ummadığı yerden hesap etmediği yerden bakarsın ki kolaylıkla rızkını açar.”
Dördüncü hassa;
وَالثِّقَةِ فِى الدّ۪ينِ
“din yolunda da diyor her rüzgâr onu depretmez köklü bir kaya gibi bir vesikalı bir din sahibi olur”[6]diyor.
Onun için bizim şeyh efendi Bilal babamın yanına gelmiş, gelen adamın ağzından dinledim Maraş'lı Mehmed derler, Maraş'ın köyünden.
Tarikata intisap etmiş, bir müddet çalıştım dedi. Huzur rabıta, zikrullaha devam edince ilm-i hikmette zuhur etti benden dedi. Zahir ilmi de var. Çokta ataş, çok feyz-i ilahi, halım değişti dedi. Başına da sağdan soldan köylerden de bir soba bir ataş vurunca üşüyen ora gelmesi lazım.
Cenâb-ı Hak sevipte bir kula böyle bir ilm-i hikmet, muhabbetini verince kalbi temiz olanlarda sever toplanır.
Toplanmışlar, yapan Allah, sevdiren Allah. Geniş bir teşkilat kurmuş orda, terakki ediyor.
Maddiyet biraz zayıf olduğundan ordan faydalanıyor nefis, şeytan. Bunu Almanya'ya teşvik ediyor. Bu teşkilat burda bir kuruluş, bir ocak kurulu manen bir terakki oluyor ya, bunu dağıtmak içün maddiyatı önüne getiriyor, Almanya'ya sevk etmeye çalışıyor. Herkes Almanya'ya gidiyor ya.
Kalktım dedi Antep'e geldim Bilal babama danıştım dedi.
Baba müsade edersen ben Almanya'ya gideyim.
Müsaade etmemiş. Demiş, şimdi orda senin başına biraz insanlar toplanıyor, ıhvan çoğalıyor manen, Allah'ın burda rızası var gitme demiş.
Bir müddet durdum diyor gene duramadım. Bu sefer vardım baba bana izin ver dedim dedi. Ben gideceğim dedi.
Git amma bu aradığını bulamaz kaybedersin dedi diyor.
Almanya'ya gittim bir kaç sene diyor, o halda gitti, maddiyette gitti, maneviyatta gitti diyor.
Kendine demiş oğlum, senin maksadın maddiyet ise sen dine, sünnet-i Resulullaha çalış, istediğin Almanya'ya hacet kalmaz, burdan Allah sana bir futuhat kapısı açar.
Çalışa çalışa çalış sülûkü tamam ederse Cenâb-ı Hak, ona fütuh açar. Onun için bu yolda ihlaslı çalışan bir derviş, madden manen kendisine bir fütuh kapısı açılmamışsa azmine daha devam etsin diyor. Ne zaman hitam bulursa Cenâb-ı Hak işte o rızk kapılarını hem zahir hem batın fütühat kapısını kendine açar diyor, devam etsin.
Azmine devam etsin. Sebzecinin nasılki başlayıpta toprağının imarından başlayıp tohumunu ekerken, suyunu verirken, çapasını vururken, zeng'ine ilaç sıkarken, gece gündüz azmine devam ede ede ede sonunda o bu sefer içeri kökleşirken, dal budak derken, meyveler sarkar, sandığın içine o ambalajlar parasını alır.
Futuhat açılma da bunun gibi. Allah hiç boşa çıkarır mı?
Sen oraya gideceğine dine, sünnet-i Resulullaha hizmet et, korkma dedi diyor. Ben diyor anlayamadım. Maddiyette gitti diyor maneviyatta gitti diyor.
Onun için Allah, her yerde istedi miydi verir. Fakat sabır, sebatla biraz çalışmamız lazım.
Allah korusun Cenâb-ı Hak bizi sünnet-i Resulullahtan ayırmasın.
Bunu söyleyince Hazreti İmamı Ali kerremallahu vechehu hazretleri efendimiz diyor ki, ya Resulallah, sünnetlerinde bu kadar hassalar varmış sünnetin nedir ya Resulallah?
اَلشَّر۪يعَةُ اَقْوَال۪ى وَالطَّر۪يقَةُ اَفْعَال۪ى وَالْحَق۪يقَةُ حَال۪ى وَالْمَعْرِفَةُ سَرّ۪ى وَذِكْرُ اللّٰهِ اَن۪يس۪ى وَالصَّوْمُ حُجَّت۪ى وَالصَّلَاةُ قُرَّةُ عَيْن۪ى
“şeriat kavlimdir, tarikat fiilimdir, hakikat halımdır, marifet sırrımdır, zikrullah gece gündüz eşim yoldaşım ayrılamam eşim yoldaşımdır, namaz iki gözümünün ışığıdır, oruçta huccetimdir.”[7]
Nerde bunu çalışsan bu hususta aradığın dünyalık değil mi? Yine Cenâb-ı Hak açacak kapıyı. Allah'ın vaadi var, Allah'ın vadi haktır.
وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّا
Buyuruyor. “Allah'ın vaadi haktır, muhakkak çıkacak.”[8] Bir hadis-i şerifinde peygamber efendimiz şöyle buyuruyor ki;
اَلْأَمَانَةُ تَجْلِبُ الرِّزْقَ والْخِيَانَةُ تَجْلِبُ الْفَقْرَ
Her kim çevresine Allah'ın kullarına acıyıpta emanet bilip onların madiyatını maneviyatını muhafaza eder;namuslarını herşeylerini korumaya hasbetenlillah çalışırsa o kimsenin rızkı kapıları açılır rızkına genişlik gelir.
والْخِيَانَةُ تَجْلِبُ الْفَقْرَ
Dediğide bu gibi insanlara merhametsiz, şefkatsiz, hasetlik, müfsidlik yapar, namusuna, canına, malına hayınlık yapar buda bunu fakırlığa düşürür madden manen fakırlığa düşürür”[9]diyor.
Hadis-i kudsisin de de Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri rızk hususunda şöyle buyuruyor.
يَا دُنْـيَا اُخْدُم۪ى مَنْ خَدَمَن۪ى
“ya dünya bana kullarımdan hakkıyla hizmet eden benim razı olduğum şekilde bana hizmet eden kullarıma sende onlara hizmet et”[10] emir buyuruyor dünyaya.
Bu emir, bu vaadler büyük peygamberlerimiz, evliyalar, pirlerimiz, imamlarımız kardaşım buna çalışa çalışa sonunda bu mahsulu almışlar. Dünyada da sultan olmuşlar. İki dünyanın servetini, saltanatını Cenâb-ı Hak vermiş.
İmam-ı Azam efendimiz altın eğerli ata binerdi. Ata binerken iki yüz, üç yüz tane ülemalar atının üzengisine koşarlardı yularına. Altın eğerli sırmalı meşlah giyerdi böyle. Böyle geziye çıkardı.
Pirimiz Şeyh Abdulkadir Geylani efendimiz öncesi bir yetim çocuk olaraktan Bağdat'a geldi böyle dine hizmete, Allah'a çalışa çalışa çalışa iki dünyanın sultanlığını, servetini verdi. Zamanında Allah sevdiği kulların kalbine sevgisini aktardı ve kendinin hayatından sonra kıyamete kadar insan evlatlarının gelen kadın ve erkeklerinde, kalbleri temiz olanların kalbine sevgisini aktarıyor. Halen devam ediyor.
Bunu yapan Cenâb-ı Hak işte. Dine, Allah'a çalışanların sonu aptallık değil, iki dünyanın sultanlığı iki dünyanın sultanlığı.
Fakat azimli çalışmak lazım ki biri sırtına yük aldımı şoför, burdan nereye gidecekse arızada verse, uykusuzda kalsa, zahmette çekse, düzeltecek devam edecek. Rampa gelir, öteki gelir, beriki gelir azim etmek lazım.
Fakirlik gelir, yoksulluk gelir, horantandan sıkıntı gelir, evladından sıkıntı gelir, çevrenden, ordan burdan gelir. Ne gelirse gelsin bu rampalara, sabırla, sebatla, rabıtayla azmetmek lazım geliyor ki sonunda bu rampalardan sonra engemeye (inişe) gelsin.
Nefs-i emmareden başlar. Nefsiyle mücadele, şeytanıyla mücadele, Allah'ın emanetlerini bunlara teslim etmemek, Allah sevgisinin dostluğuna kavuşmak azminde, çalışa çalışa çalışa kendinin halis niyet sa'i gayretiyle, Allah'ın sevdiği veli kulunun yardım himmetiyle, Allah'ın inayetiyle nefs-i emmareyi yıkar, giderse nefs-i levvameye, nefs-i levvameden mülhimeye, mülhimeden mutmainneye geçer.
Allah cümlemizi oraya ulaştırsın.
Mutmainneye geçerse zerre kadar zan kalmaz. Yakîyn hâsıl olur. Şek şüphe kalmaz. O zorluk rampalarında sonuna çıkmış olur. Ordan ötesini artı Cenâb-ı Hak engine çeviriyor. Lütfuyla, şefkatıyla, varidatıyla ihya ediyor kendini.
يَآ اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ اِرْجِع۪يٓ اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ
“ey nefsini mutmainneye ulaştıran kulum
اِرْجِع۪يٓ اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ
“ey nefsini mutmainneye bu zahmetlerde çalışı çalışı getiren, nefsini mutmainneye ulaştıran kulum. Dön artık Rabbından tarafa ki artı layık oldun Rabbına gel. Rabbın seni Razıyye, Marzıyye'ye kavuşturacak.
Mutmainneden sonra Raziyye; orda kul Allah'tan razı olur. Ya Rabbi hiç bir isteğim, diyeceğim kalmadı ki, ne istediysem verdin. Dünyadayken de verdin hepsini ne deyim ben artı sana hiç yüzüm kalmadı.
Marziye; ey kulum sen benden razı oldun amma bende senden razıyım, razı olunmuş kulum oldun senden, razıyım ben artık.
Allah cümlemizi o makama ulaşanların hürmetine bizleride ulaştırsın Rabbım kolaylıkla, mahrum etmesin. Bu yoldada mihnetlere, zahmetlere, zilletlere, horluklara tahammül, sabır gücü versin. Götüremeyecek hallardan Rabbım muhafaza etsin. Sair imtihanlardan doğru çıkanlardan etsin.
[1] Ez-Zühdü li İbni’l-Mübarek c.1.s.196/557 (Beyrut). Taberani, el-Mu’cemu’l-Evsad c.8.s.3591/8869 (Beyrut). Beyhaki, Şuabu’l-İman c.1.s.63/30 (Beyrut). Deylemi, el-Firdevsü bi Me’suri’l-Hitab c.4.s.94/6294 (Beyrut). Camiu’s-Sağir Muhtasarı, c.3.s. 258/3358.
[2] Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya c.10.s.265.(Beyrut), es-Sünneti li Abdullah bin Ahmed bin Hanbali c.1.s.306/595.
[3] Kehf Suresi 18/103-104
[4] Ruhu’l-Beyan Tefsiri c.3.s.343, Mecmau’l-Adab s.36 (Osmanlıca baskı)
[5] Camiu's-Sağir Muhtasarı c.1.s.179/322(1:332/569)
[6]Ruhu’l-Beyan tefsiri c.3.s.343, Mecmau’l-Adab s.36 (Osmanlıca baskı)
[7] Mecmuatü’l-Cevahir, El Cemiu’l-Usul ve Şerh ve Tercüme-i Delâil-i Abdulkadir Geylani s.174 (Osmanlıca Baskı). Ruhu'l-Beyan Tefsiri c.9.s.385 (Beyrut). Mirkatü'l-Mefatih Şerhu Mişkatü'l-Mesabih cc.1.s.299 (Beyrut). Şerhu Şifa c.1.s.514 (Beyrut).
[8] Nisa 4/122
[9] Kenzü'l-İrfan fi Ehadisi'n-Nebiyyi'r-Rahman 1001 Hadis s.90/560, Camiu's-Sağir Muhtasarı c.2.s.177/1668 (3:183/3081), Deylemi, El-Firdevsü bi Me’sûru'l-Hıtâb c.1.s.121/415(Beyrut), Münavi Feyzu'l-Kadir c.1.s.263 (Mısır)
[10] Müsendü’ş-Şehab c.2.s.325/1453 (Beyrut). Deylemi, el-Firdevsü bi Me’sûri’l-Hıtab c.5.s.239/8064 (Beyrut). Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya c.3.s.194 (Beyrut). Kenzü’l-İrfan fi Ehadisi'n-Nebiyyi'r-Rahman 1001 Hadis, s. 50/284 (Osmanlıca baskı).