HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 25 (DÜNYA AHİRETİN ÇİFTLİĞİDİR) - (BAHRU'L-VEFA)

HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 25

25. Sohbet: DÜNYA AHİRETİN ÇİFTLİĞİDİR

Hacı Mustafa Güneş Efendi Hazretlerinin Sohbeti:

Peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem hazretleri bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki;

مَنْ اَصْبَحَ وَهَمُّهُ الدُّنْيَا شَتَّتَ اللّٰهُ عَلَيْهِ اَمْرَهُ

“bir kimse uykudan uyanır uyanmaz dünyanın işi, zevki, sefası her neyse yani, ahret, Allah'tan başka, Allah zikrinden başka hemen dünya planlarını öne getirirse

شَتَّتَ اللّٰهُ عَلَيْهِ اَمْرَهُ

Allah o kimsenin yaşantılarını diyor zahmete koşar, sıkıntılı geçirir.”[1]

Evet, maddiyet olsa bile sıkıntılı geçirir diyor.

Bir ayet-i kerimede;

وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى

“her kim Allah'a ibadet ve Allah'ı zikretmekten soğumuş, kesilmiş, ayrılmış ve Allah'ı zikretmeden de hoşlanmıyoriraz etmiş artık ondan vazgeçmiş huylanıyor. O kimsenin maişetini dar ve sıkıntılı geçiririm. Maişeti olsa bile yaşantılarını sıkıntılı geçirir. Kazancı, fuzuli yere doktora, şuraya buraya fuzuli yere gider, sıkıntılı geçiririm. O gibi insana; Allah'ın zikrinden iraz edenler, huylananlar, terkedenler, kalblerini Allah'ı düşünüp zikretmeyi, fikir etmeyi etmeyi, Allah korkusu, giderek kalblerini berkitmiş olanlar, onlar kabirden kalkıp mahşere gelirken iki gözleri diyor âmâ olaraktan gelir”[2] diyor.

O zaman onlar diyecekler ki;

قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَن۪يٓ اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يرًا

“ya Rabbi, benim dünyada iken gözüm vardı. Beni burda niçin gözümü âmâ ettin.”[3]

قَالَ كَذٰالِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَنَس۪يتَهَاۚ

“dünyada sana benim o kadar emirlerim ayetlerim geldi hiç birine ibretle bakıp buraları düşünmedin. Benim zikrimden bundan dolayı hepisini unuttun, göz yumdun bu tarafa kapattın. Ondan dolayı gözlerin âmâ olaraktan cehenneme yaslanıp hiçbir kimseden sana bir hal hatır sormayaraktan ebedi yaslanıp kalacaksın orda”[4]diyor.

وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ

“her kim yine böyle kendini yaradanı düşünmeyip, yaradanın bu kadar varlığına, birliğine deliller, ayetler, alametler var iken hiç birinden bir ibret almayıp, nefsin, şeytanın hava arzusuna uyaraktan Allah'ın gösterdiği kanun yollarının dışlarına sapanlar, onların üzerine diyor Cenâb-ı Hak o zaman bizde bir şeytan havale ederiz. Şeytana kendileriyle uğraşmaya yol açıldı, serbest oldu. Madem bu taraftan huylandı, terketti bizi, vazgeçti, iraz etti; o gibi insanların üzerine bir şeytan havale ederiz. Onların eşi, yoldaşı, karini şeytan olur”[5]  diyor.

اِسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَاَنْسٰيهُمْ ذِكْرَ اللّٰهِۜ

“onların sırtlarına, omuzlarına biner şeytan diyor. Allah'ın zikrini unutturur kendilere.”[6]

اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِۜ

“bilmiş olun ki şeytanın hizbi olanlar; yani, parti demezsek anlaşılmıyor şeytanın partisine katılanlar.

اَلَآ اِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Bilmiş olun ki onlar, büyük bir felaket, büyük ziyankâra bir günaha geçtiler onlar.”[7] 

اُولٰئِكَ حِزْبُ اللّٰهِ اَلَا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“bilmiş olun ki şonlar, Allah'ı tanıdılar. Allah'ın varlığını, birliğini her yerden ispat, deliller ile şek şüphe etmedenAllah'a iman, imanla beraber Allah'ın kanunlarına uyarak Allah'ın kanunu, Kur'an ve elçileri peygamberlere bunlara uyup ittiba edenler bilmiş olun ki bunlar iflah oldular, kurtuldular.”[8]

Evet, insanların Allah'ı zikredenlerin, Allah'ın sevdiği kimselerin başına niye darlık geliyor, sıkıntı geliyor, iptila geliyor? Peki, bunlar Allah'ı seviyorlarda bunlar niye böyle oldu?

Burada imtihan var.

Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri bu dünyaya imtihan olaraktan indirmiş bizi. O Allah'a iman, ibadetli olanların, Allah'a güvenç, inançları tevekkülleri ne miktarda, bunu denemek için onlara sıkıntı, bela o yüzden.

Sabır, tahammül azminde sabit duranların dereceleri artıyor. Sonunda da artık onları tamamen bu denemelerden geçtikten sonra iki dünyanın saadet, servetini, sultanlığını o zaman veriyor Cenâb-ı Hak.

 

Bela-i Hasene Bela-i Seyyie

Bela-i hasene dedikleri ki; derece yükselmek için. Deneme, imtihan için olan bela-i hasene. O bela, Allah'ın sevdiği enbiya, evliyaların üzerine gelmiş, üzerlerinden geçmiş düzenlerini bozmamış, ibadetlerinden ayırmamış, akıl zekâlarını değiştirmemiş, itikadlarını bozmamış. Bilki denemek, derece yükselmek için.

Birde Allah'ın gazap tarafından gelenler var. Allah ondan ümmet-i Muhammed’i korusun.

Ya Allahsızlık yaptığından dolayı, ya nefsinin arzusundan küstahlık, günah yaptığından dolayı Cenâb-ı Hakk'ın gücenip bir bela vermesi var.

O kötü bela ki; kimin başına gelse Allah korusun düzenini, itikadını bozar. Bakarsın ki;  sakalı varsa sakalını kazıtır, namazı varsa namazı bırakır, itikadını sarsıltır, onu bozar Allah korusun.

Öteki enbiya evliyaların başına gelen belalar, imtihan, denemek için.

Peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem efendimiz buyuruyor ki;

اَشَدُّ بَلٰٓاءَ النّٰاسُ اَلْاَنْبِيٰٓاءُ ثُمَّ الْعُلَمٰٓاءُ اِلَى الْاَمْثَالِ

“insanların içinde en büyük şiddetli belalar ile imtihandan geçenler peygamberlerdir. Ondan küçük belalarla imtihandan geçenler evliyalar, ondan küçüğüyle de imtihan olunanlar onların yollarında yürüyenler içindir”[9] diyor.

Yine ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak Teâlâ ve tekaddes hazretleri;

اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّوٓءِ

Her insanda nefis mevcut; kadın ve erkekte nefis var, ruh-u hayvani üzerine. Birde ruh-u sultani var ki insanoğullarında,  Peygamberimiz salallahu Teâlâ aleyhi vesellem efendimizin ruhundan halk olunan bir ruh. Ana rahmindeki iskelet, dört ay on gün zarfında montajlanıp ciğer, böbrekler, kalb, göz, kulak montajlandıp kafes tamam olup o an'a kadar çocuğun göbeği ananın arka tarafına bakar vaziyette ananın belinden göbek yapışıyor. Ananın uzvundan, kandan gıdalanıp yetişiyor.

Ne zaman kafes ikmal olduktan sonra Peygamber efendimizin ruhundan halkolunan ruhun bir tanesi Allah'ın emri ile melekler vasıtasıyla montajlanan kafesin içine gelip giriyor. O zaman ana iki canlı oluyor.

İşte o şekilde insanda bir ananın uzvundan, asliyeti iki damla bir meniden halk olunan ruh-u hayvani denilen ruh, ruh-u enbatiye benzer.

Birde asıl bütün cevher ki, Cenâb-ı Hakk'ın nuru, Peygamberimizin nuru, Peygamberimizin nurundan Peygamberimizin ruhu, O'nun ruhundan yaratılan ruh-u sultani, her insanda bu mevcut.

Dünya âlemine gelince insanlarda buna karşı iki ruh; bir, ruh-u hayvani, ana uzvundan yetişen ağız, aksamlar, karpuzun tiyekten gıda alıp yetiştiği gibi. Birde Peygamber efendimizin ruhundan gelen temiz bir ruh.

Eğer vücut âleminde Allah'ın gösterttiği kanun-u ilahi, Kur'an yolu, peygamberlerin gösterttiği sünnet yollarında yürür, gözünü, sözünü, kalbini haramdan sakınırsa o kimsenin kalbinde ruh-u hayvaninin yetkisi kısalır, ruh-u sultani iktidarda olur.

Ruh-u sultani iktidara geçince adamın aklı, imanı, itikadı, tevekkül, teslimiyeti, sabrı, kanaati bunlar çoğalır artar.

Vücut âlemi, hepsi el, ayak, göz, kulak Allah'ın emrinden, kanundan ayrıldı nefse hizmet ediyor. O zaman ruh-u hayvani kuvvetleşir, iktidarda hüküm onun eline geçer. Kibir, hasid, gurur, ucub, riya, hırs, demah, gazap, dünya saygı, sevgileri bunlar nefsin-ruh-u hayvaninin adamları, vezirleridir.

Bu adam şimdi ruh-u hayvani nefsin hükmünde yaşıyan adam; aklı var, aklı varda akl-ı maişet üzerinde yaşıyor.

Akl-ı maişet dediği; yalınız dış yemesini, içmesini bilir, istirahatini bilir, yatıp kalkmasını bilir, karnını doyurmasını bilir, zevkini bilir, ruh-u hayvani. Yani, misalde hata olmasın hayvanlarda bilir bunu. Karnını doyurmayı, içmeyi, koğursan (bıraksan) nerde yeşillik var, gitmeyi onlarda bilir. Akl-ı maişet üzerinde, nefis kölesi olanlar.

Ne zaman vücuttaki olan göz, Hakk'ın ibretine bakmakta, dil, Allah'ın zikri, hikmetinde, kalb, Allah'ın zikriyle meşkul; o zaman ruh-u hayvani nefse rey veren kalmıyor vücut âleminde. Ruh-u sultani hükümdara geçince adamın şimdi aklı, maid. Akl-ı maid üzerinde yaşar.

Akl-ı maid; hem dünya işlerini hakkıyla çıkarır, bilir. Hem ahret işlerinin kazancını hakkıyla bilir.

Onun için ne yapıp yapacağız,

اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّوٓءِ

“muhakkakki nefis şiddetle kötülüğü emreder”[10]

Nefsinizi tanıyın. Ey nefis sahibi insanlar!

Bizde nefis var, meleklerde yok. Nefsin arzusu, zevkine, şevkine aldanmayın. Onun isteklerine gitmeyin beri olun, Allah'tan yana ayrılın nefsin arzusundan.

Peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem efendimizde buyuruyor ki;

مَنْ عَرَفَ نَفْسَهُ فَقَدْ عَرَفَ رَبَّهُ

Bu sırrı anlamak lazım gelir.

مَنْ عَرَفَ نَفْسَهُ فَقَدْ عَرَفَ رَبَّهُ

 “her kim kendinin nefsini anladı, bildi Rabbısınıda anladı.”[11] Her kim kendi nefsini bilmiyor, anlamıyor o kimse rabbısında bilmiyor.

 

Dünya Hayatı

Nefsini anlayan, bilen, kalbi uyanık olan tekrar tekrar parayla güç yetmeyip ele geçmeyecek nefesini, hayatını ömrünü kardaşım dünyaya, nefse, şeytana çarptırır mı kalbi uyanık olan?

Dünyasına çalışsın, miktarı kadar dilini gözünü versin amma varını yoğunu dünyaya niye harcediyorsun?

Sonunda vücut makinasındaki olan mazot bitmese, dünya seni mezara yitmese, bu iskelet mezara konmasa, serbest yaşa amma yüzde yüz hepiciğimizin başından geçecek. O köprüden geçeceğiz, Ecel şarabını içeceğiz.

Allah kolay geçitten geçirsin Cenâb-ı Hak.

Hazreti İsa aleyhisselam olsa gerek; dünya bir kadın şeklinde önüne gelip dikiliyor. Hiç yüz vermeyip iltifat etmeyince birde bakıyor ki dünyanın hem arka ökçelerinde yara var, kel olmuş. Hem de alnının çatında yara var, kel olmuş.

Bu ney diyor böyle dünyaya.

Dünya diyor ki; benim usulüm o ki; beni seven âşıklarım var. Onlar gece gündüz bana kavuşmak, tutmak, bırakmamak isterler. Benim âdetimde beni tutmak isteyenlerin önünden kaçarım. Arasıra ulaştıkça ökçeme basarlar o beni isteyenlerin ayak bastıklarının yarası ökçemdeki.

Bu alnımdaki; her kim benden kaçar Allah'a yönelirse usulüm diyor benden kaçanların önüne daim varırım. Her vardıkça Allah'ın enbiya, evliyaları her önlerine çıktığım sırada alnıma vurdukları dirsek yarası diyor.

O zaman dünya zarar vermemiş.

Ne yapıp yapacağız çünkü ömürün bitmesi olmasa, iskelet mezar çukuruna dolmasa, bu nazik tenlerin böceklere yem olmasa serbest yaşayın, öyle değil.

 

Harun Reşid – Behlul Dane Hazretlerinin Bir Menkıbesi

Harun Reşid, bunları ayıkmamız için Cenâb-ı Hak konuşturuyor; hepiciğimiz içindeyiz dünyalığın.

Harun Reşid, bir saray yapmış, çok muntazam ustalarla marangozlarla çeşitli her şeyi tamamlıyor. Kardaşı Behlül Dane hazretlerinide davet ediyor. Bir yemek yaptırıyor, geniş sofra açılıyor, çeşitli yemek, padişahın sarayı.

Buyur diyor.

Behlül dane hazretleri belinden bir mendili varmış, çıkartmış oraya arpa çöreği, bir dilimde peynir. Besmeleyle onu yemeye başlıyor.

Yahu diyor şu kadar yemek döşendi yine sen bu kafanı bırakmıyorsun. Bunlardan yesene, nedir bu?

Bre Reşid diyor, sen bunların teker teker sorularına cevap vereceksin diyor yarın. Zaten haramsa cezası varda helallarında nerden aldın, nasıl kazandın, nereye sarfettin bunların sorgusu var. Bu kadar türlü yemeklerin diyor sorusunu cevap verene kadar ben seni nerde bekleyeceğim orda diyor sıcak sacın üstünde. Peynir ekmek derim öte tarafa geçerim, nerde bekliyeceğim diyor.

La havle vela...

Kalkıyor şimdi evi gezdiriyor. Hele şurası banyo, şurası mutfak, şurası yatak odası şu şu şu tamamen gezdiriyor nasıl diyor. Behlül dane hazretlerini beraber gezdirir, her yerini gezdirip gösterttikten sonra nasıl hoşuna geldi mi saray, bina diyor.

İki kusuru var diyor iki kusuru olmasa çok iyi.

O zaman dedi, ne kusuru var?

O kadar zanaatkârların elinden çıkmışki o zamanda.

Kızma diyor. Kusurunun birisi şu ki, bu binanın içindeki yaşayanlar diyor ölmese. Bu binanın içindeki yatanlar ölmese, ebedi kalsa çok iyi. Bu binanın içinde yaşayanlar ölecek. Sonunda da bu bina yıkılıp viran olacak.

İçindeki yaşayanlar ölmese, mezara dolmasa, bu binada yıkılıp viran olmasa iyi. Belki kusur yok.

Onun için dünyaya bu şekilde azimli, kendinin zikrinden, ibadetinden, sevgisinden bizi Cenâb-ı Hak alıkoymasın. Dünyamızıda razı, hayırlı olaraktan yerine kullanmayı nasip etsin, hem ömrümüzü, hem dünyamızı. O zaman zarar vermez inşaallah.

Peygamber efendimiz dünya hakkında,

اَلدُّنْيَا مَذْرَعَةُ الْآخِرَةِ

 “Dünya size temelli bir yurt için buraya gelmediniz. İmtihan yeridir burası. Ahretinizin kazanç, çiftlik yeri bura. Ahretinizin çiftliğidir.”[12] Ahreti burda kazanacaksınız. Onun için geldiniz buraya.

Ömür hitam bulduktan sonra artık tahtaya, mezara sarıldığınız zaman, mezarın çukuruna indiğiniz zaman bu işler için imkân fırsat elden gitmiş artık. Tekrar dönüş yok, müsaade yok.

Ölüden haber sordunuz. Şu hadislere karşı Peygamber efendimiz buyuruyor ki;

إِنَّ الْمَيِّتَ لَيَعْلَمُ مَنْ يَغْسِلَهُ وَمَنْ يُكَفِّنَهُ وَمَنْ يُدْلِيَهُ ف۪ي حُفْرَتِه۪

“bir meyit öldüğü zaman diyor kendini tahtanın üstünde kim yıkıyor kim gusül yaptırıyor, o meyit onu bilir diyor. Gusülden sonra kefenin arasına kendini kim yatırdı, onu bilir. Ondan sonra mezara gelip kim kendini kucağına alıp mezarın çukuruna indiriyor, onu bilir.”[13]

Bilen, ruh, ölmüyor. Kâfirin ruhu bile ölmez. Ölü olsa azabı, mükâfatı kim görecek kardaşım.

Bizim ehl-i sünnet imamlarımız mezarlıktan geçerken selam verin mevtalara diyor. Ölü olsa hiç bir şey görmese, bilmese selamın ne gereği var? Hadis-i şerif;

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ يَا اَهْلَ الْقُبُورِ

Es-Selamu aleyküm ya ehle'l-kubûr. “Allah’ın selamı üzerinize olsun ey kabir ehli”[14] diye selam veriyoruz.

Selam verin. Selamınızı alırlar, selam vermeyeni bilirler.

Peygamber efendimiz Bedir kazasında küffarlar hezimete uğrayıp bütün hepsi helak oldular. Ebu Cehil orda öldü. Hepsini bir büyük susuz çukur, kör kuyu vardı oraya doldurdular cesetlerini.

Peygamber efendimiz başuçlarına geldi, “ey Mekke'nin müşrik, dinsiz kâfirleri dedi. Şimdi siz tam layık olduğunuz belayı buldunuz mu? Ben Rabbımın bana yaptığı vaadi hakkıyla buldum. Sizde layık olduğunuz belanızı buldunuz mu?”

Hazreti Ömer dedi ki “ya Resulallah, bunlar ölmüş gitmiş adam, bunlara diri adama konuşur gibi konuşuyorsun ya Resulallah.”

“Yok ya Ömer dedi. Bunlarda ölen, hareketten kesen kimi kolu kesilmiş kiminin kafası, iskelet dağılmış. Ruh bizi ayan açık görür, ruh ölmüyor.

Önceki konuştuğumuz o dinsizlerde buraya ulaşamazlar. Tabi ki ruh ölmüyor.

Taksiyi söylüyoruz; caddelerde taksi geldi, otobüs geldi, taksinin içindeki şoförü söyleyen var mı?

Adam geldi, oturdu, kalktı koştu! Peki, kim yönetiyor o adamı?

Kendi kendinin bir irade, güç kuvveti, yetkisi olsa ölmemesi lazım, saçını, sakalını ağartmaması lazım, dişi dökülüp, beli bükülmemesi lazım değil mi?

Allah'ın iradesiyle yaşıyor.

Ne zamana kadar?

Ecel yettikten sonra ruh cesedden çıktıktığı gibi taksi gibi istop edip kalıyor, aynen yine şoför sağlam.

Fakat rivayetlere karşı, ayet hadislere karşı mevtaların mezarda ruhları ayrılmıyor. Son üfürümden sonra her ruh cesadiyle birleşiyor yeniden.

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ

Mezara varıp hiçbir canlı mahlûk dünyada kalmadıktan sonra Azrail aleyhisselamda kendi ruhunu Allah'ın izniyle bir mevkide verdikten sonra dünya âleminde hiçbir canlı mahlûk yok, bitmiş. Tekrar İsrafil aleyhisselamı önce yaratıp o mevtaların cesedleriyle birleşme zamanı yeniden bir âlem olacak artık. Onun bir seda verecek üfürmesiyle bir aletle, bütün ruhlar, her arının çıktığı kovanı bulduğu gibi her ruh cesediyle birleşecek.

O zaman diyor Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri nereye gideceksiniz? Ne yapacaksınız?

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ

Allah'tan başka gidecek hiçbir yer yoktur. Oraya gönlünüz olsada olmasada süratle Allah'a koşacaksınız[15] diyor.

Oraya üç sınıf insanlar gidiyor; bir kısmı yüz üstü sürünü sürünü, bir kısmı asker sevkiyatında günah şelekleri sırtlarında hiçbir ses, seda konuşma yok.

اِلَّا هَمْسًا

“ayak tıpırtısını duyarsınız.[16]

Bir kısmıda mezardan kalkınca Allah'ın dostlarına Allah'ın emriyle izniyle melekler cennet-i âlâdan elbiseler, hulle donlar, atlar, buraklar getirip o şekilde gidenler var.

Allah, o zümreden etsin Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri.

O birinci yüzüstü sürünüp gidenler kimler?

Ayet-i Kerime, Fatır Suresi 35/32

فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِه

“nefsine zulmedenler; Nefsin köleliğinde yaşamış, nefsin havasıyla kendine günah yığmış, gazap yığmış, hayat boyunca Allah'ın kanununa boyun kesmemiş, tövbe istiğfar yapmamış, artık Allah'ın gazabını kazanır. Azrail aleyhisselam gelirken heybetli gelir. Azap melaikeleri heybetli gelir.

اِنَّمَا الْقَبْرُ رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ اَوْحُفْرَةٌ مِنْ حُفْرِالنَّارِ

O gibilerin mezarları cehennem çukurlarından bir çukur; yılan, çıyan, korkunç canavarlar olacak mezarının içinde diyor. Ötekileri Allah'ın kanununda nefsin şeytanın köleliğinden kurtulup Allah'ın verdiği gözünü, dilini, kalbini, hayatını haram yönlerden kapatıp Allah'ın kanununda yürüyenlerin mezarları, cennet bahçelerinden bir bahçe olacak”[17]diyor.

Dünyada iken kimleri sever o? Dünyada iken sevdiği eşi, dostu, ahbaplarının sıfatında melekler gelip kendisine hizmetçi ve yoldaş olacaklar kıyamete kadar diyor.

En son buraklarla hullelerle gidenler;

وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ

“onlar hayrat, ibadet yolunda gayretle daha ileri geçmişler.”[18]

Allah hepsinin gayretini versin Cenâb-ı Hak.

Önceden konuştuğumuz bir mürşid-i kâmile varmazsan olmaz dediği; dedim ki, sen marangoz ustası olacaksan bir marangoz ustasına biraz onun eli altında çalışıp staj görmen lazım. Bir inşaat mühendisi olacaksan yine hizmet lazım, şoförlük yapacaksan bir şoföre ihtiyaç var. Terzilik yapacaksan bir terzi ustasına ihtiyaç var.

Yok, benim kimseye ihtiyacım yok, aletleri al, hem kumaşı heder edersin, hem keresteyi heder edersin, hemde bir kazanç sağlayamazsın.

Aynen bunun gibi.

Allah'ın veli kullarına niçin teslim oluyorsun? Cenâb-ı Hak bize ayan beyan ediyor.

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ

“ey Allah'a inanan kimseler, Allah'tan korkun. İmanla Allah'tan korktuktan sonra Allah'ın kullarının içinde sadık kullarımla beraber olun, mahiyetlerinden ayrılmayın.”[19]

Bunların vazifesi nedir hakiki sadıkların?

Senin dünyalığında, hürmetinde, paranda, taltifinde zerre kadar gözü yok. Onların vazifesi; misalde hata olmasın asfalt yolundan içkiyle, sarhoşlukla, uykuyla başka yönlerle taksisini şarampole yuvarlamış çıkaramıyor. Makinasını yuvarlamış, asfalttan çıkmış, çekici diyorsunuz ona kurtarıcı diyorsunuz, Allah'ın enbiya evliya hakiki olanlarıda Allah'ın günahkâr kullarını nefsin, şeytanın şarampole yuvarlananları onların gayesi tek ordan kurtarmak onların vazifesi, başka bir şey yok.

O gibi Allah'ın veli kullarıyla beraber olun, yapışın. Onların aşısından aşılanın. Onların edebi, erkânı, hayâsı, Allah korkusu ne derecede, Allah'a güvenci, inancı nasıl, onlardan aşılanın demek.

Maide Suresi, ayet, 5/35

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey mü’minler, Allah’tan korkunuz. O Hak Celle ve Âlâ Hazretlerine yakınlık için vesile arayınız ve onunla da mücahede yolunda çalışınız ki felah bulasınız.”[20]

Öyle bir Allah'ın veli kullarından seni Allah'a yöneltici, cennete kılavuz bulup öyle bir çekici, kurtarıcı bulabilirsen sarıl, yapış ondan ayrılma diyor Cenâb-ı Hak. Nefsinle şeytanınla mücadele yap. Her türlü korktuklarından iflah olasın.

Yok, bana gereği yoktur, ben kendi evimde kimseyede karışmam dersen Allah'ın evliyaları, enbiyaları bir pazara benzer; haftada bir bizim buralarda şehirlerde bir gün, iki gün pazar açılıyor. Pazara yiyecek, giyecek bütün ihtiyaçlar saçılıyor pazara. Bekle sen burda evde pazar gelir sana kendi kendine evine bir şey verir mi?

Üç beş kuruş paran varsa pazar açıkken gidip ihtiyacını temin edeceksin. Kendi ömür, hayatın bir pazar âlemi, Allah'ın sevdiği veli kulları bir pazara benzer. Hayat, fırsat eldeyken ne yapıp yapacaksın faydalanacaksın biraz.

Pazar bitti, Allah'ın enbiya, evliyası gitti. Seninde mazotun bitti, pazarda bitti, ne aldın? Tekrar dönüş var mı? Her zaman pazar açılır mı? Seni bulur mu?

Dikkat edeceksin.

Televizyonun karşısına geçiyorsun. Orda hastayım demiyorsun, aman dişimde ağrıyor demiyorsun. Göz oraya akıyor kalbte beraber akıyor oraya. Orda erkeklere kadınlara namahrem fuhşiyetleri gösteriyor orda. Kalbine fotokopyası geçiyor onun orda. Saatlerce; saat bir ikiye kadar hayatını ona feda ediyorsun. Üşenmiyor nefis, hoşuna geliyor.

Peki, gece kalk bugün, iki rekât Allah rızası için kimse görmeden namaz kıl. Dünya malının hepsi senin olup onuda Allah yoluna sadaka yapmaktan daha hayırlı diyor.

Nefis buraya yamışır.

Ey zalim nefis, senin zevkine, hoşuna gelen filimlerde nasıl hayatını geçiriyorsun oraya. Yatacağım demiyorsun, üşenmiyorsun. Taman burda Allah'ın rızası var, ahretin servet kazancı var burda. Orda mezar, cehennem, Allah korkusu kamçısıyla nefsini kamçılayınız. Cebir kullanmak gerekir orda.

Kendi haline teslim olursa hiç bırakır mı? Hayatını çürütür, acımaz. Öyle bir kalleş adama benzer nefis.

Onun için azim lazım biraz.

Mürşid-i kâmiller, dedik ki hakiki olanları aynı bir kurtarıcı, çekici gibi senin maddiyatında hiç birinde gözü yok. Avam-ı nas, uykuda uyuyan bir mahlûka benzer diyor. Hakiki, Allah'ın mürşid-i kâmilleri, uykuda yatanları uyarıcı, onları uyarıcı.

Peygamber efendimiz buyuruyor ki;

اَلنَّاسُ نِيَامٌ فَإِذَا مَاتُوا اِنْتَبِهُوا

Şu iki ayaküstünde yürüyen caddelerde sokaklarda gezen mahlûklar varya Peygamber efendimiz bunlar uyuyorlar diyor.Onlar uyuyorlar ölünce uyanırlar.”[21]

Peki, nasıl uyuyoruz?

Ceset gözü açık olanların üstünden para, silah kolay kolay alamazlar.

Kalbi uyanmış olanlarında uyanmış, Allah'a imanla Allah'a dayanmış, Allah zikriyle kalbi nurlanmış, onun ömrünü, nefesini şeytan, cinler, nefis onu çarpamaz, kalbi uyanık. Gereksiz yere hayatını harcedemez, değerlendirmeye çalışır, uyanık.

Allah kalbimizi uyandırsın Cenâb-ı Hak.

Onun için bizim burdayken dikkat etmemiz lazım; ayet-i kerime var,

اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ ﴿﴾

Manası “sizi aldattı, sizi oyaladı.”[22]   

Ney?

Bir çocuk haber anlamaz, anasından babasından bir şey ister. Çocuk illeki onu istiyor o çocuğu aldatmak için çocuğun gözünü başka tarafa kaçırırlar; hele şuraya bak, kuş geldi, şu kaçtı, şöyle oldu… Çocuk oraya baktımı kaçırır saklar oraya.

Nefis, şeytanda, dünya diyor Cenâb-ı Hak, sizi böyle oyaladı, aldattı aldattı.

Ne zamana kadar uyanmadınız, aldandınız, oyalandınız?

Hatta bu şekilde gittiniz;

حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَۜ

“ölüm gelip başına çöküp mezarın çukuruyla karşılaşıncaya kadar uyanmadınız.”[23]

O zamanda hak hakikati tekrar tekrar müşahede edeceksiniz amma fırsat elde kalmayacak diyor.

Onun için kalbimizin uyanması lazım.

Kalbi uyanık, iman edip Allah'a dayanık, kalbi Allah'ın zikriyle, Allah'ın aşkına yanık olanlar, hayatını, bir nefesini beyhude yere harcetmemişler. Yerine değerlendirmişler. Kalbi uyanık olanların hayatı beyhude yere değil.

Burda şimdi halkın içinde birde şunu koğurtmuşlar (çıkartmışlar). Evet, her mürşid bir mi?

Yok.

Her hoca bir mi? Her derviş bir mi?

Peygamber efendimize sordular; ya Resulallah, Allah indinde hangi millet daha makbul? Çok lisan üzerinde millet var ya buyurdu ki; her milletin iyisi var.

Her hacının, her hocanın, her dervişin, her şeyhında iyileri makbul, kötüleri kötüdür. Onları arayıp seçip bulmak gerekir.

Bir de şunu söylerler ki, ee, ben tarikate girersem bu dersleri çekemezsem çarpılırım, helake giderim.

Yahu bu senin boynuna farz değil. Farzdan sonra Allah'la dostluk kazanmak, biraz manen servet, zengin olmak için günlük sana her gün temel atıyorsun bir inşaat binasına başlıyorsun. Çalışmadığın gün o günkü yevmiye yerinde durur, Yaptığın gün yevmiyeni almaz mısın?

Farzlardan sonra neye benzer nafile ibadet, zikir tesbihler?

Mesai saatine çalışıyorsun, vermiyor mu adam sana mesai saatine.

Allah'ta bunun gibi. Bu Beş vakit namazı kılıyor, yatıyor. Ötekide beş vakit namazın üzerine fazla namaz kılıyor, ibadet yapıyor, zikir yapıyor varidatta ikisi bir olur mu bunun hiç?

Çektiğin gün, mahsulünü yevmiyeni alırsın. Çekemediğin gün bir tehlikesi yok. O günkü yövmiyen alınmamış olur.

Amma hergün mümkün mertebe yirmidört saatte bir sefer bu verilen tesbihleri uygular, şu dağılan kalbi dünyavi, nefsani, şeytani tarafına dağılmış, perçimlenmiş olan kalbi, alakaları çekip, huzur-u Allah'ta kendini tutarak, gelen havatırları atarak, artık kalb elbisesi bir kolacıya girmiş gibi olması lazım.

Mezarı, cennet, cehennemi Allah'a, Resulüne, pirine, şeyhkına kalbini rabtedip istiğfarla, salavatlarla, kelime-i tevhidlerle, Allah Allah zikriyle bir müddet, on onbeş dakika hiç olmazsa yirmi dakika yirmidört saatin içinde insan böyle çalışırsa bir hal değişikliği olur. Kalb motorunun pis yağları dökülür, yeni yağ dökülmüş gibi olur.

Her beş vakit namazıda bunun gibi tekrar tekrar huzura, arkasından zikrullaha başlarsa adam böyle böyle imar, sürümlü olan bir toprak gibi kalbi imar olur, nurlanır.

Hiç bunları yapmazsa kalbi körlenir.

Kalbde, şeytan hannas bekliyor pusuda. İbadetten, zikirden ayrılanların kalbini karıştırmaya kolaylık var. Kimin kalbi uyanık, Allah'ın zikriyle meşgul, geçemiyor mel'un orayı karıştıramıyor.

Benim sinirim çok diyor ne yapayım?

Yahu bu et siniri değil seni öfkeye getiren ki, içerideki o mel'un şeytan, nefsin. Öfke kibritini, çakmağını onlar çarpıyor, alevleniyorsun sen. Onları bilebilsen, onların gelecek yollarını kapatmamız lazım.

Nefisle şeytan melaikelerde yok, insanlarda var.

Niçin insanlarda var?

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪يٓ اٰدَمَ

Buyuruyor Cenâb-ı Hak; âdemoğullarını yarattığım, mahlûkatın hepsinin içinden aziz, kıymetli, mükerrem halkettim.”[24] 

Nefis ile şeytanda verildi ki bakalım, dünyada verildi, hangileri bunların benim kanunuma uyacaklar. Hangileri bana doğru ibadet, itaatte, hizmette bulunacaklar. Hangileri nefse galip olacaklar. Hangisi nefsini, şeytanı yenecek.

Derece yükselmek için.

Her kim nefsiyle, şeytanıyla, dünyasıyla bu yolda ne kadar mücadele sürtüşmesi varsa onun kadar derecesi var kardaşım.

Allah bizi uyandırsın Cenâb-ı Hak ikaz etsin.

Bir harpten geliyordu Peygamber efendimiz, harbin önünde gelirken sahabelere şöyle buyurdu ki;

رَجَعْنَا مِنْ جِهَادِ الْأَصْغَارِ إِلَى الْجِهَادِ الْأَكْبَرِ

 “döndük şimdi dedi küçük harpten büyük harbe gidiyoruz.”[25]

Ya Resulallah daha bundan büyük harp hangisi?

Bundan büyük harp, kendi evimiz, ailemiz, çoluk çocuğumuzun içinde yaşadığımız dünyanın içinde yaşadığımız müddetçe Allah'ın bize vermiş olduğu emanetleri; gözümüzü, dilimizi, endamlarımızı, namuslarımızı, bu Allah'ın nazargahı olan kalbi nefse, şeytana, dünyaya teslim etmemek yapılan mücadele harp, bundan büyük dedi.

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ

“dünya devri bitip dünyanın müddeti bitip devr-i mezardan mahşere toplanıp geldiğiniz zaman evladınızdan, malınızdan, dünyanızdan hiç birinden size bir fayda yok illa yalınız size bir şeyden fayda var.

اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ

Şu geçici emanet olan dünyada Allah korkusu ile Allah'ın zikriyle, ibadet, itaatiyle şu nefsin, şeytanın hava, arzu pisliklerini kalbten atmak suretiyle kalbinizi nurlandırıp fıskı fücuru, fitne fesadı o kalbinizden atıp nurlandırıp bir temiz kalbile geldinizse onun size faydası vardır.”[26]  

Allah kalblerimizi öyle nurlandırsın, selamete çıkarsın Cenâb-ı Hak. İhlaslı ibadet, itaatte çalışanlardan etsin.

Peki, şurda hakiki mürşidlerin daha birde faydası yine Peygamber efendimiz buyuruyor ki;

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ وَاِنْ لَمْ يَعْمَلْ عَمَلَهُ

Dünyada irade ellerinizdeyken âdem topluluklarının içinde toplu olanlar kalabalıklar çok hangilerini sevdiniz hoşunuza geliyor hangi kalabalıkları kendinizi o kalabalığın içine kattınız onlardanda hoşlanıp seviyorsunuz onların yaptığı amel kadar yapamasanız bile kendinizi oraya katıştırdınız onlarında sevgisini taşıyorsunuz o, o kavimdendir, onlarla beraberdir.”[27]

Burda sadıkların kalabalığına katarsan mahşerde Cenâb-ı Hak ayırmıyor, seni onlarla beraber komşu yapıyor.

İçkicilerin, çalgıcıların, fasıkların, dinsizlerin hareketleri, zanaatları fotokopyaları televizyonların açık çıplaklar hoşuna geldi, bu zevke aldandın, kendini buraya kaptırdın, orda çalgıcılarla, televizyoncularla beraber haşr, komşu olacaksın orada.

Onun ajansını dinleyin, şu mel'anet hayâ edebini yırtıcıları kapatın, bakmayın oraya.

Erkeklerede namahrem, kadınlarada namahrem.

Çünkü Kur'anımız bize kadınlara bakma değil, genç tüyü olmayan tüysüz genç güzel oğlanların yüzüne bile bakmayın diyor. Kalmışki kadınlar erkeklere baksın orda. Fuhşiyet yuvası yapmışlar. Ne olsa iyiye kullansalar, şu durumda İslamiyet’i, Kur'an’ımızı, dinimizin ahkâmını, edebini, hayâsını gösterseler dünyaya, ne kadar güzel alet ama mel'anet yerine kullanıyorlar.

Onun için göz nereye bakıyor, kalbde beraber akıyor oraya. Çok ileri tiryakisi olmayın. İleri tiryakisi oldunmuydu kalbe onun fotokopyası geçiyor, filimleri geçiyor. O gece o saatlerde bir mezar yolculuğu gelse Azrail aleyhisselam bizi kalbimizdeki açık, çıplak filimlerin fotokopyası ile o filimlerle bizi mezara yolcu edecek.

Allah korusun en büyük tehlike.

Onun için bunların çok ilerisine gitmeyin. Ajanslarını dinleyin öteyanlarını kapatın.

Hem zamanınız geçiyor beyhude yere hayatınız geçiyor. Füzûli yere değer kaybediyor hayat zamanınız. Bunları birbirinize çok dikkat edin elinizden geldiği kadar.

Allah muhafaza buyursun ümmet-i Muhammedi Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri, kendi ikaz, irşad etsin.

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلٰاةُ وَالسَّلٰامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰٓى آلِه۪ وَصَحْبِه أَجْمَع۪ين

Ya Rabbi, sevgili Habibiyin hürmetine din-i İslam'a nusrat ver, ehl-i imana kuvvet ver, ümmet-i Muhammed'e selamet ver. İslam ordularını galip ve muzaffer eyle. Din düşmanlarımızı Kahhar isminle kahreyleyip helak-i hezm eyle. Dertlilerimize deva ver, hastalarımıza şifa ver, borçlularımızın borçlarını eda etmek nasip eyle.

Bu toplum cemaatimizi ve bunun haricinde dünyanın her beldelerinde hayatta yaşayan ümmet-i Muhammed'i sen inayet, hidayetinle uyandır, ikaz, irşad eyle. Cümlemizi bu zalım nefsin,  o mel'un şeytanının bir anda olsa bizleri azdırmalarına fırsat meydan verme. Dıştaki olan dinimize, devletimize, ordu ve yurdumuza İslamiyet’imizi içten dıştan meram, maksatlı bölmek, yıkmak kastinde, parçalamak niyetinde olan dinsizlere mülhid, münafıklara fırsat meydan verme ya Rabbi.

Cümlemizi razı memnun olduğun dostlarıyın güzel huyu, ahlakı, kemalına ihlaslı ibadet, itaatlerine yapıştırıp nefsani, şeytani, şehvani kötü arzulardan bizleri savuşturup cümlemizi ahlak-ı hamidiyeye kavuşturup dostluğuna ulaştır. Ahretimize kâmil imanımızla öyle ulaştır.

 


[1]Kenzü'l-İrfan fi Ehadisi'n-Nebiyyi'r-Rahman s.105/668  (Osmanlıca Baskı).

[2]Taha Suresi 20/124

[3]Taha suresi 20/125

[4]Taha suresi 20/126

[5]Zuhruf suresi 43/36

[6] Mücadele suresi 58/19

[7] Mücadele Suresi 58/19

[8] Mücadele Suresi 58/22

[9] Sahih-i ibni Hıbban c.7.s.184/2921 (Beyrut). Nesai, Sünenü’l-Kübra c.4.s.352/7482 (Beyrut). Ebu Dâvud, Melâhim 1, (4391).

[10] Yusuf 12/53

[11] Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya c.10.s.208 (Beyrut). Piri tarikat Abdulkadir Geylâni, Sırru’l-Esrar ve Mazharu’l-Envar s.14 (Mısır). Tefsirü’l-Beğavi Mealimü’t-Tenzil c.1.s.153. Mustafa bin Abdullah er-Rumi, Keşfu’z-Zunun c.2.s.1362. Münavi, Feyzü’l Kadir c.1.s. 225 (Mısır). Münavi, Kunuzu’d-Dakâik s.11 Deylemi’den.

[12]Kenzü’l-İrfan fi Ehadisi'n-Nebiyyi'r-Rahman 1001 Hadis s.101/636 (Osmanlıca Baskı). Mirkatü'l-Mefatih Şerhu Mişkati'l-Mesabih, c.6.s.2417/3714 (Beyrut). İhaya-u Ulumi'd-Din c.4.s.19 (Beyrut). Tefsirü Kebir Mefatihu'l-Ğayb, c.22.s.171 (Beyrut).

[13] Tabarâni El Mu’cemu-l-Evsat c.3.s.257/7438 (Kahire), El Kazvini Et Tedvin fi Ahbâri Kazvin c.3. s.303 (Beyrut).

[14]Şerhu Müsned-i imamı Ebu Hanife, s.372 (Beyrut). Tabarani, el-Mu'cemu'l-Kebir c.12.s.107/12613 (Kahire). Abdurrezak, Musannef c.3.s.575/6720 (Beyrut). Tirmizi, Sünen, c.3.s.360/1053 (Mısır). İmamı Suyuti, Şerhu's-Sudur bi Şerhı Hali'l-Mevta ve'l-Kubur s.201/5206.3.6207. (Lübnan)

[15]Yasin Suresi 36/51

[16]Taha Suresi 20/108

[17]Sünen-i Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyamet c.4.s.639/2460 (Beyrut). Heysemi, Mecmau’z-Zevaid c.3. s.46 (Beyrut). Hafız El Münziri Et-Terğîb ve-t-Terhîb c.4.s.118/5051 (Beyrut). İmamı Ahmed El-Vera’ li İbni-l-Hanbel s.203 (Beyrut). Deylemi El Firdevsü bi Me’sûru-l-Hıtab c.3. s.231/4682 (Beyrut).

[18]Fatır Suresi 35/32.

[19]Tevbe suresi 9/119

[20] Maide suresi 5/35

[21] Münavi, Feyzü’l-Kadir, 4/258, 5/56; Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, 7/52. (Beyrut). Keşfü’l-Hafa c.2.s.525/3209 (Beyrut).

[22]Tekasür suresi 102/1

[23]Tekasür suresi 102/2

[24]İsra suresi 17/70

[25]Gunyetü’t-Talibin c.1.s.155 (Osmanlıca baskı)-c.1.s.143(Beyrut), İmamı Suyuti ed-Dürerü’l-Mensûre s.125/245. Hatibi Bağdadi tarihi Bağdadi c.13.s.523/7345(Beyrut), Camiu’s-Sağir c.4.s.511/6107.

[26]Şuara suresi 26/88-89

[27]Sahihi Müslim c. 4, s. 2032/2638 (Beyrut) Sahihi Buhari, c. 5, s. 2283/5816 (Beyrut).

 

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>