HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 29 (İFTİHAR) - (BAHRU'L-VEFA)

HACI MUSTAFA GÜNEŞ EFENDİ HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 29

29. Sohbet: İFTİHAR

 

Hacı Mustafa Güneş Efendi Hazretlerinin Sohbeti:

(27.05.1979)

 

İftihar hakkında inşaallah Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri müsade ederse ordan başlayalım.

Evet, iftiharın nasıl olduğunu Cenâb-ı Hak inşaallah rızasına uygun olacak şekilde bize anlatsın ve rızasını hakkıyla anlatsın, rızasını hakkıyla tutup gayri maksatları atanlardan etsin Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri.

Şakinin alameti üçtür diyor. Şaki; cehennemlik demektir. Şakinin Alameti Üçtür:

Birinci alameti; şaki o ki, imanı var, hiçbir ilmi, bilgisi yok. Çünkü bir marangoz, takımı aldı fakat bir marangoz ustasında hiç bir hizmeti yok ki keresteyi heder etmesin değil mi?

İman var amma imanı muhafaza etmesi için de birazda hiç olmazsa maddi manevi biraz ilimde lazım yani. Çünkü o ilim, bilgi olmazsa, hiç bilgi olmazsa günahtan kurtulamaz yani. Kârını, zararını anlayamaz.

Bunun için diyor ki, şakinin alameti birisi o ki; imanı var, ilmi yok.

İkinci, şakinin alameti o ki; imanı var, ilmide var, ameli yok. İman ediyor, ilim, bilgide var, amel yapmıyor. Sen kalbe bak diyor.

Allah sana kalbi ayrı haber vermiş, yedi azalarımızıda ayrı ibadet yapmayı emretmiş. Şaki, imanı var, ilmide var, ameli yok.

Amel olmazsa olmaz. Amelsiz iman makbul değil, imansızda amel makbul değil.

Üçüncü, şakinin alameti; imanı var, ilmide var, amelide var, ihlas yoktur.

Yaptığı amelin içinde Allah'ın rızası mevcut değil. Allah'ın rızası tam yoktur. Karışık hava arzuları var. Dünyalık araya sokulmuş, bunlar var. İhlas yoktur. İman var, ilimde var, amelde var, ihlas yok.

İhlası olmadığını bu adamın nesinden bilelim diyeceğiz.

Bu adam iman ediyor, ilmide var, ilmiyle beraber amelde yapıyor, namaz kılıyor, hacca gidiyor, bugün ibadet yapıyor, dervişlik yapıyor. Bunun şaki olduğunu biz ne bilelim?

Bunun alameti iman, imanla beraber ilim, onunla beraber amel, bunun hepsi kemal bulmak içindir.

Bir ağaç, meyvaya, bir bağa, portakala sürüm yaparlar, arasını sularlar, çapa vururlar, ne yaparlar, hepsi sonunda ordan bir kemallı meyva gelirat alması için değil mi?

Bizim namazımıza, ibadetimize, ilmimize haşa Allah'ımızın ihtiyacı yok. Bizim hamlıktan, cahillikten yetişip, olgunlaşıp, kemal bulmamız için bunların hepsi.

İhlas şimdi burda inşaallah anlaşılacak.

Yani bak, imanı var, ilmide var, amelde var, ihlas yok gene şakidir diyor. Gene şaki, kemal yoktur.

Yani bu imanla, bu ilimle, bu amelle çalışıp o sebzeyi, portakalı, bağ bahçeyi çalışa çalışa kemallaştırmak lazım geliyor. Meyvaya bindirip, meyvayıda ağacında kemal bulmadan koparmamak lazım. Orda kemallaştırıp öyle kopartmak lazım geliyor meyvada olsa.

Ağaç var, yaprakta var, çiçekte oldu, meyvada verdi, kemal bulmadan döktün, kurtlaştı, ilacına dikkat etmedin, içine kurt düşürdün döküldü.

Dökülen kurtlu meyva nereye gider?

Gübreliğe gidiyor.

İmanı var, imanıyla beraber ilimde var, amelde var, içinin kurdunu temizliyemiyor, zıddıyla içini ilaçlayıp ağacıda meyvasınıda kemallaştıramıyor.

Kemal o ki; bir adamın eskiki ahlakı değişilmesi lazım. Muhakkak bir sebzeye, bir araziye, bir ağaca hizmetin sonunda ağacın evvel ki hali tebdil olması lazımdır.

Aşısını vurdun, son aşıdan meyva alman lazım.

Vücut âlemi, vücut şeceri, vücut ağacı ilk defa hep nefs-i emmare üzerine oluyor peygamberlerden başka.

Geri kalan hepisi insanların vücut şeceri, vücut ağacı nefs-i emmare üzerinde oluyor.

Nefs-i emmarenin meyvaları nedir?

Her kim nefs-i emmare hükmünde yaşıyorsa onun dili, eli, gözü, sözü, kavli, fiili şeriate mutabık olmaz, şeriate uygun olmaz. Yerlide konuşur, yersizde konuşur.

Bil ki nefs-i emmare aşısının üzerine gidiyor daha.

Ne zaman o adam daha başından çok iş geçmiş bir kemal sahibi bir bahçıvancı bulursa kendi bahçesinde ki o ilk vaşinghtondan evvela siz ne diyorsunuz ona, adi olana?

Turunç.

Turuncun boynunu vurdurur, bir vaşinghton aşısı, kalemi sokar, onun zıddıyla etrafında sur siyeciyle, zengi, böceği ile ilaçlar, suyunu verir, hizmet yaparsa sonunda o hizmet kendinin gayreti, Allah'ın hidayet yardımı, bakarsın ki turunç ağacından vaşinghton meyvaları gelmeye başlar. O zaman kemal buldu, ahlak değişildi.

Eski ağacın şeceri yeni meyvayı değiştirdi.

Maksat vücut âleminde de bunun gibi kemal bulmak lazım yani. Günden güne kötü ahlaklar değişilip güzel ahlaka sahip olması lazım, günden güne aşkı, muhabbeti, huzuru ve edebi, erkânı artması kuvvetleşmesi lazım, kemal olması lazım.

İman var, ilimde var, amelde var amma içinde kemal yoktur. Konuşması cahil konuşuğu, oturması, kalkması, yemesi, içmesi cahil hareketi, kemal yoktur.

Fakat öteki adam ümmi zahirde. Zahirde ilmi yok amma Allah korkusu mevcut, edep, erkân mevcut, onun oturması, kalkması terazili, İşte âlim o adamdır.

Her kim Allah'tan korkuyor, daima kendi edebini muhafaza ediyor, Allah korkusu, her yerde; namazında, ibadetinde, oturmasında, kalkmasında Allah'ım beni göre duruyor diye yapıyor ibadetlerini, o adam kemal bulmuş.

Konuşmasında terazili konuşuyorsa, oturmasında terazili, yatmasında, yemesinde, içmesinde devamlı kendini bir ölçü içinde; şeriat Kur’an ahkâmının, şer’i şerif dairesinin içinde durduruyorsa o adam kemal bulmuş, ahlakta değişilmiş.

Bu olmadıysa demek ki o ilimle o iman, o amel kendine fayda etmemiş. Ahlakını değiştirip tebdil etmemiş. Şakidir diyor ihlas yoksa.

İftihardan konuşuyorduk yapılan amelin içinde iftihar olmaması lazım.

İftihar şöyle aklıma geliyor; birgün bir yerde o marangozluk yaptığım sıralarda çatı çatıyorum bardak çatısı. Antep'te.

Anteb'in taşları biliyorsunuz yumuşak, havere deriz biz. Çivi geçer çoğuna. O çatı sırıklarını taşa çakıyoruz, arka bir taraf duvar. Sırıkları çiviyle taşa çiviliyoruz. Çivilerde güzel geçiyor.

O sırada üç dört adam geldiler. Karşıdan selam verdiler, merhaba, hoş beş... Maşallah da demediler. Yahu dediler nasıl, hele bak çivileri dediler taşa aynı ağaca çakar gibi çakıyor.

Hakikatende öyle gidiyor.

Onların o demesinden nefsim orda haz duydu.

İftiharı anlıyoruz burdan değil mi?

Onların öyle konuşmasından nefsim ordan haz duydu. Görükmüyor birşey amma içinde insan tabi farkeder bu mücadele içinde olan farkeder.

Nefsimin haz duymasından ikinci keser elime değdi. Kan aktı böyle.

Dedim, şimdi çileni aldın mı?

Yani dışardan sana bu sözden ne ticaretin var? Hele bak çiviyi taşa, ağaca çakar gibi çakıyor demesinde senin dünyana, ahretine ne çıkarın varda bundan iftikhar duyuyorsun, haz duyuyorsun?

Aha çileni aldın.

İftiharın hep buna benzer yerlerinde nefsin haz duyacak yerleri var. Ona meyil edipte ondan haz duyup, ondan sevinçle kaldımıydı iftihar bu.

Bir gün gene bizim arkadaşlardan bir tanesi rüya görüyor. Rüyamda diyor Yunus Emre hazretlerini gördüm diyor burdan evde bir müddet konuştuktan sonra önümüze düştü, bizde arkasını takip ettik diyor. Bir yere gidiyoruz gide gide bir dağ yarma arasından geçtik. Az bir yol var ordan öte diyor, birazda engin, yazı, nihayeti yok. Biz, yarmadan yazıya çıkmaya az kaldık fakat oraya varınca dineldi (ayaküzeri durdu) gitmiyor. Bizde kendini takip ediyoruz.

Efendim dedim diyor, buradan ileri gitmiyorsunuz, burada duruyorsunuz. Acaba nasıl oluyorda gitmiyorsunuz?

Ayağımı basacak koyacak bir yer yok ki koyam dedi diyor.

Ben baktım ayağına zahir koyacak yer var! O kadar dar değil, yer geniş. Aklıma geldi diyor onun rumuzlu konuştuğu. Demek istiyor ki; siz bu kadar tarikatçısınız, aynı bizim yoldasınız fakat bize karşı bir saygı, bize karşı içinizden bir sevginiz yok ki aranıza geleyim demek istiyor manaya geldi diyor.

Bizde Yunus Emre hazretlerinin kitabını çok okurduk.

O zaman diyor önüne yattım arka üstü dedim ki diyor, efendim ayağını getir şu kalbimin üstüne bas dedim diyor.

Hah, tamam şimdi oldu dedi diyor.

Ordan geçtik diyor güzel bir eve girdik. Kendisi, biz birazda ıhvan, hep tarikat içinde çalışanlar. Bir kısmıda otuz kırk seneliğe yakın ıhvanlar var diyor. Hep böyle diz büktük, huzur edeple oturuyoruz.

Yunus Emre hazretleri kendi konuşmaya başladı dedi ki diyor; hep otuz, kırk sene, yirmi, on senelik ıhvansınız; hep çalışıyorsunuz bu ana kadar.

Hep yirmi, otuz senelik tarikatta çalışan ıhvansınız, müridsiniz dedi diyor. Baştan birine dedi ki diyor, yum gözünü bakalım dedi diyor.

Gözünü yumdu.

Bak bakalım şimdi Reslullahı görebilecekmisin dedi diyor.

O yumdu diyor.

Göremezsin dedi diyor.

Sırasıyla böyle geliyor. Bir tanesine söyledi, onuda tanıyorum diyor tarikatta otuz senelik çalışan bir adam tahminen diyor. Ona sordu diyor sen yum gözünü bakalım Resulullahı görebilecekmisin?

Oda yumdu diyor bir müddet.

Göremezsin dedi diyor.

Sıra sıra diyor sonra diyor hep yanı yanından takip ettiriyor. Bize geldi diyor. Fakat ben korkuyorum diyor yani.

Yum gözünü bakalım sende dedi diyor görebilecekmisin?

Ben içimden korkaraktan dedim ki, ben kim oluyorum ki, ben kimim ki Resulullahı göreyim. Benim ne halım var, ne layık yüzüm var, ne layık ibadetim var ki göreyim, bir şeyim yok, çalıştığım yok.

Fakat diyor yumunca diyor bir karanlık evvela zuhur etti. Karanlıktan sonra zuhur etti diyor Peygamberimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem hazretleri.

O zaman sonra döndü diyor orda ki cemaate dedi ki; siz yirmi, otuz seneden beri bu tarikata çalışıp, zikrullahada çalışıyorsunuz amma Resulullahı göremediğinizin sebebini size anlatayım dedi diyor.

Göremediğinizin sebebi; sen çalışıyorsun yirmi, otuz seneden beri zikrin, ibadetin çok. Fakat ibadetinde iftiharın var senin dedi diyor. Yaptığın ibadette iftiharın var, göremediğinin sebebi iftihar, iftiharı atman lazım dedi diyor.

İftihar; yani, şu kadar nafile namaz kılıyorum, şu kadar orucum var, şu kadar zamandan beri çalışıyorum, böyle bir hata, günahım yok diye serbestliğe düşmek. Bu serbestliğe düşmek iftihar oluyor.

Yaptığı ibadetlerine de bir zevk duyması, o aşk, muhabbet geldiği zaman o hal başka. Haykırır, bağırır, gözü akar. O füyuzat-ı ilahi, ceryan-i ilahi gelir elinde birşey yok. Zevk, terakki halı, o ayrı.

Ondan başka iftihar dediğimiz, devamlı kendinde iftiharında gurur duyar. Bir hazzı var, bir gururu var, ilmim var, savtım var, sesim var, bilgim var, şahsım var, güzelliğim var, malım var, namım var.

Bu, var üzerinden geçemez.

Allah cümlemizi bu gururdan, kibirden, bu iftihardan kurtarsın Cenâb-ı Hak hazretleri.

Yapılan ibadetler bütün halis, muhlis olması lazım geliyor bu hadis-i şeriflere karşı.

Allah cümlemize hem rızalı amel yapmaya bize kabiliyet, sıhhat versin. Hem yapılan amellerin içinde iftihar duyanlardan yapmasın. Halisen, muhlisen ihlaslı yapılmasını Cenâb-ı Hak bize müyesser etsin.

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>