Susmanın Faydaları,Çok Söylemenin Zararları - (Zuhurâtı Izhârı'l-Vakf-ı Güneş 1.cilt)
SUSMANIN FAYDALARI, ÇOK SÖYLEMENİN ZARARLARI |
Bilmiş ol ki, çok söylemek kişiyi çok ziyana uğratır. Müslüman olan kişinin, dilini nereye olursa olsun, kapıp koyuvermemesi gerektir. Dilini koruması ve kendisini bu zararlardan muhafaza etmesi lazımdır ki, dilinin afetlerinden emin olabilsin!
Hz. Ebu Bekir Sıddıyk radıyallahu anh Efendimiz, ansızın olmayacak bir söz söyleyiveririm endişesi ile, mübarek ağzında daima bir taş bulundururdu.
Bu dil, kişide ne din bırakır ne amel, hepsini bozar gider. Eğer, saklamazsan küfür söyler, Ne'uzü billah kafir olur ve sonunda dünyadan ahirete imansız götürür. Kişiye, başlar kestiren ve kanlar döktüren hep bu dildir. Onun için, Fahr-i Alem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz
مَنْ صَمَتَ نَجَا
“Her kim, susarsa kurtulur” buyurmuşlardır.[1]
Susan, hiç bir şey söylemeyen gerçekten selamettedir. Şunu muhakkak olarak bilmiş ol ki, dillerine sahip olup, ağızlarına geleni söylemeyenler, keramete erişirler. Ukbe ibn-i Âmir radıyallahu anh buyururlar ki: Cenab-ı fahr-i risalet Efendimize sordum:
- Ya Resulallah! iki cihanda kurtuluş ne iledir? Efendimiz saadetle buyurdular:
عَنْ عُقْبَةُ بْنِ عَامِرْ قَالَ ثُمَّ لَق۪يتُ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمًا فَقُلْتَ مَا النَّجَاةُ قَالَ يَا عُقْبَةُ اَمْسِكْ عَلَيْكَ لِسَانَكَ وَلِيَسَعْكَ بَيْتُكَ وَاَبْكِ عَلٰى خَط۪يئَتِكَ
- “Diline sahip olmak, günahların için çok ağlamak ve halkın arasına fazla karışmamak iledir. Ya Ukbe! Hiç kimsenin dili doğru olmayınca imanı da doğru olmaz.”[2]
Demek ki, dillerine sahip olamayanlar ve ağızlarına gelen her şeyi söyleyenlerde ne din kalır ne iman ne de ahiret. Hepsi harap olur, gider. Onların dillerinden müslümanlar incinirler, bilhassa komşuları incinirler ki, komşusunu incitmek gayet büyük bir günahtır. Hak Teala, Resul-ü Zişanına buyurdu:
- “Ya Muhammed! Ümmetine söyle, komşuları ile iyi geçinsinler. Komşularına ikram etsinler.” Nitekim, Resul-ü ek-rem sallallahu aleyhi ve sellem. Efendimiz:
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ اْلاٰخِرِ فَلْيُكْرِمْ جَارَهُ
“Allahu tealaya ve ahiret gününe iman edenler, komşusuna ikram etsin.”[3] buyurmuşlardır.
Bir gün, bir Arap huzur-u Resulullah’a geldi ve:
- Ya Resulallah! dedi. Bana öyle bir amel haber ver ki, onunla cennete gireyim.
Aleyhissalatü vesselam Efendimiz saadetle buyurdular: “Git; açları doyur, susuzları kandır, muhtaçlara el uzat, Hak teala-nın kullarını hayırlı yollara ilet.” Arap özür diledi:
- Ya Resulallah! Bu buyurduklarının hiç birisi benim elimden gelmez, dedi. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- “Öyle ise, diline sahip ol. Ağzına gelen her şeyi söyleme! Konuştuğun zaman da sözün hayır olsun.[4]
Hz. İmamı Ali Keremallahü Veche Efendimiz buyuruyor ki. Dilinize sahip olun. Zira kılınç yarası zaman zaman kavuşur iyi olur. Dilin açtığı yara kılınç yarasından daha töhmetli olduğundan dilin açtığı yara kolay kolay kavuşmaz. Yalnız öfke, gazap Allah için din için olursa burada ayrılır. Bir Ayetin mealine göre:
اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ
“Allah’ın sevdiği mü’minlere karşı tevazü engin, gönüllü olup, dinsiz münkir, münafık kafirlere karşılık izzetli vakarlı olurlar”[5] buyuruyor.
Hak Teala buyurur:
لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَآءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا
“Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Meğer ki, sadaka vermeyi, bir iyilik etmeyi veya insanlar arasını islah etmeyi emredenlerinki olsun.”[6]
Enes bin Malik radıyallahu anh buyurur ki: Uhud gazasında bir yiğit şehit oldu. Resul aleyhisselamın huzurunda elbi-sesini açtılar ve açlıktan bunalmamak için karnına bir taş bağlamış olduğunu gördüler. Bu sırada, şehidin anası geldi ve evladının üzerine kapanarak:
- Ey oğul! Saadet senindir. Resul aleyhisselam önünde şehit düşerek, cennet ehlinden oldun, diye ağlamağa başladı. Efendimiz, kadının bu sözlerini duyunca:
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ كَانَ يَتَكَلَّمُ ف۪يمَا لَا يَعْن۪يهِ وَيَمْنَعُ
- Nereden bildin cennet ehlinden olduğunu? Olabilir ki; boş, manasız ve faydasız sözler söylemiştir, buyurdular.[7]
Bundan da anlaşılıyor ki; boş manasız ve faydasız sözlerden çok korkmak ve çekinmek gerektir. özellikle, haram ve münker sözler söylemekten ve dedikodu etmekten son derece sakınmak lazımdır. Dedikodu yapmaması kendisine ihtar olunan bir kimse eğer: (Benim bu sözlerim, dedikodu değildir!) diyecek olursa, Ne'uzü billah günahkar olur.
Halkın dilinde söylenilen söz dört mertebedir:
1) Haramdır.
2) Helaldir.
3) Haram ile helal karışıktır.
4) Ne haramdır, ne de helaldir.
Haram olan söz, zehir gibidir. İnsanı derhal helak eder. (Yalan söylemek, şirke dair sözler söylemek, kötü sözler söylemek, evinde bir kaç günlük yiyeceği varken halka şu yok-tur, bu yoktur gibi sözler söylemek gibi sözlerin hepsi haramdır, gönül öldürücüdür. İnsanlar zehirlerden nasıl sakınırlarsa, bunlardan da sakınmalı ve çekinmelidirler.)
Helal olan söz, zehirlerin tesirini gideren panzehir gibidir. Günahları hatırlayarak tövbe etmek, lailahe illallah demek,Elhamdülillah vallahu ekber demek, Resul aleyhisselama salavat getirmek, Kur'an-ı Kerim okumak veya okutmak, ihlas ile halka vaazu nasihatte bulunmak, Hak için halkı Hak yola davet etmek, hepsi helal sözlerdir.
Haram ve helal karışık olan sözler, hem kâr hem de zarar olan sözlerdir. Yani, zehir ile panzehir gibidir. Fakat, bu gibi sözlerin yararından çok zararı vardır. Zararını, sahibi dahi karşılayamaz. Mesela, kişi dünya ve ahiret sözleri söyler, marufu emreyler, münkeri nehyeyler, yani bir bakıma halka nasihat eder. Bu sözler, panzehir gibidir.
Fakat, bu sözler riya veya şöhret için ne bilgili, ne hoş kişi imiş, desinler, hürmet ve riayet etsinler niyyeti ve maksadı ile söylenilmişse, o zaman bu sözler zehir gibi olur. Sahibini helakeder. Çünkü, riya ve şöhret için söz söylemek haramdır ve afettir. Nitekim, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Eş-Şöhretü Afetün yani şöhret afettir, buyurmuştur.
Ne haram ne de helal olan sözler ise, ne kar ne de ziyan verir. Bir cemaat bir yerde toplanır ve bir memleketin sıcaklığını, soğukluğunu, ucuzluğunu, pahalılığını, bağını, bahçelerini, mescitlerini, tekkelerini, birbirlerine anlatırlar. Bu sözlerine hiç yalan katmazlar ve arada kimseyi övmez ve yermezler. Gördüklerini beyan ederlerse, bu gibi sözler ne haram nede helal olur, ne kar getirir, ne de ziyan ettirir.
Ancak, övmenin ve yermenin yani medh veya zemmetmenin de ziyanı çoktur. Onu da inşaallahu teala söyleyeceğiz. Fakat, hepsinden iyisi dilini böyle boş ve faydasız sözlerden sakınmaktır. Nefesini boş yere harcamamaktır. Hak teala, Ademoğlunun harcadığı nefeslerini hesap ile verir ve yine hesap ile alsa gerektir.
Her kişinin üzerine iki melek memur etmiştir. Bunlar, o kişinin o sayılı nefesleri gece veya gündüz nereye harcadığını hesap eder ve deftere yazarlar. Yalan söylersen, bir türlü cezan vardır. Bir kimseyi zemmedersen, bir türlü cezan vardır. iftira edersen, bir türlü cezan vardır. Yalan yere yemin edersen, bir türlü cezan vardır. Bir fasıkı. yüzüne karşı methedersen, bir türlü cezan vardır. Bir kimse ile eğlenir, alayedersen, bir türlü cezan vardır. Bunların hepsi dilin afetleridir. Her birinin, ahirette ayrı ayrı cezaları verilecektir. Bir kimseyi yüzüne karşı methi sena etmek doğru değildir. Çünkü nefis var o kişinin nefisine yardım etmiş olunur. O kimse eğer cahil kimse ise kendine yapılan methi senada nefsine bir kubarma gelse onun maneviyatta açacağı yara kılınç yarasından daha kötüdür.
Bunları öğrendikten sonra, şunu da bilmiş ol ki, dilin bir afeti de insanlarla alay etmek ve eğlenmektir. Maskaralık ederek halkı güldürenler de, bu afete tutulanlardır. Olur olmaz şakalara gülmek, gönlü öldürmektir. Gönlü ölen kişi, Ne'üzü billah şaki olur ki, şakiler de cehennem ehlindendirler. Şekavetin bir nişanı da olur olmaz her şakaya, her maskaralığa gülmektir. Nitekim, Hak Teala Kur'an-ı Kerimde buyurur:
فَلْيَضْحَكُوا قَل۪يلًا وَلْيَبْكُوا كَث۪يرًاۚ جَزَآءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
“Amellerinin karşılığını düşünerek az gülsünler çok ağlasınlar.”[8]
Evet, Allahu Teala (Az gülün ve çok ağlayın!) buyurmaktadır. Ey gafil! Sen ise, yılda bir kerre olsun, günahlarını hatırlayarak ağlamazsın. Fakat, nefsine hoş gelen şeyleri, günde bir kaç defa hatırlayarak kahkaha ile gülersin. Oysa, bilmez misin ki Yahya Peygamber aleyhisselamın, ağlamaktan yanaklarının eti çürümüştü. Hak Teala, ferah olanları sevmediğini, Kur'an-ı Aziminde açıkça beyan buyurmaktadır:
اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ
“Muhakkakki Allahu Teala ferah olanları sevmez.”[9]
Maskaralık ederek halkı güldürmek, evvela gönlü öldürür. Sonra, kin hasıl eder. Nihayet, kişinin heybet ve hürmetini giderir. Halk arasında yerli yersiz şaka yapanlar, herkesi güldürenler, herkesle alay edenler insanların yüzlerinden haya duygusunu giderirler. Haya duygusu olmayan insanda ise, Allah korkusu da olmaz. Çünkü, onun gönlü ölmüştür. Bu gibi kimseler, iki cihanda da zarara uğramışlardan ve mahrum kalmışlardan olurlar. Nitekim, aleyhissalatü vesselam Efendimiz:
لَوْعَلِمْتُمْ مَااَعْلَمُ لَبَكَيْتُمْ كَث۪يرًا وَلَضَحِكْتُمْ قَل۪يلًا
“Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar ve az gülerdiniz.”[10] buyurmuşlardır.
Şunu, muhakkak olarak bilmiş ol ki, bir mecliste kahkaha ile gülünse, dedikodu edilse veya dünya sevgisini arttıracak sözler söylense, Allahu Teala o mecliste bulunanlara rahmet etmez.
Fakat, kişinin ailesiyle ara sıra latife etmesi caizdir. Şu kadar ki, bunda da çok kahkaha ile gülmek olmaz. Hem de, yalan yanlış şakalarla ve halkı güldürmek için yapılan latifelerle gülmekten de sakınmalıdır. Zira Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
وَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يُحَدِّثُونَ وَيُكَذِّبُونَ لِيَضْحَكَ بِهِ الْقَوْمُ وَيْلٌ لَهُ وَيْلٌ لَهُ وَيْلٌ لَهُ
"Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için yalan söylerler! Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar ol-sun!"[11] buyurmuşlardır.
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰىٓ اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَآءٌ مِنْ نِسَآءٍ عَسٰىٓ اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُوٓا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“Ey imân etmiş olanlar! Bir kavim diğer bir kavim ile alay etmesin. Olabilir ki, onlar (o alay edilenler) ötekilerden daha hayırlı olurlar ve kadınlar da kadınlardan (bir kimseyi eğlenceye almasın). Olabilir ki onlar, ötekilerden daha hayırlı bulunurlar. Ve birbirinizi ayıplayacak kusur işlemeyin başka-larının taan etmesine sebep olacak işleri yapan kimse kendi nefsine taan etmiş olur. Kendi nefsini kötülemiş olur. Ve kötü lakablar ile atışmayınız. İmândan sonra fâsıklık ne kötü addır ve her kim tevbe etmezse işte zalim olanlar onlardır.”[12] Buyurulmaktadır.
Demek ki, hiç kimseyle alay etmek caiz değildir. Olabilir ki alay edilen kimsenin Hak Teala katında mertebesi ve menzili daha yüce olur, sen bunda gaflet edersin, bu yüzden farkına varmadan davranışın Allahu Tealanın hışmına sebeb olabilir.
[1] Kenz-ül-İrfan 1001 Hadis s.91/571
[2] Tabarani El-Mu’cem-ul-Kebir c.17.s.270/741 (Musul), Tirmizi c.4.s.605/2406 (Beyrut)
[3] Sahihi Buhari c.5.s.2240/5673 (Beyrut)
[4] Müzekkin-nüfus s.303
[5] Maide 5/54.
[6] Nisa 4/ 114
[7] Ebu-l-Mehasin El Muhtasar c.2.s.17
[8] Tevbe 9/82
[9] Kasas 28/76
[10] Sahihi Müslim c.2.s.618/1641(Beyrut), Sahihi Buhari c.6.s.2445/6256(Beyrut)
[11] Ebu Davud, Edeb 88, (4990); Tirmizî, Zühd 10, (2316). C.Sağar Muhtasarı c.3. s.421/3836 (6:368/9648)
[12] Hucurat-49/11