ASHABIN ADİL OLUŞLARI VE ALİMLERİN BU HUSUSTAKİ GÖRÜŞLERİ - (Zuhurâtı Izhârı'l-Vakf-ı Güneş 2.cilt)
ASHABIN ADİL OLUŞLARI VE ALİMLERİN BU HUSUSTAKİ GÖRÜŞLERİ |
Hafız İbn Hacer el - Askalani, El- İsabe adlı eserinde şunları söyler:
“Ehli sünnet, bütün sahabenin adil olduğunda ittifak etmiştir. Bu hususta ancak bidatçılardan bazı istisnalar olmuştur. Onlar bunu kabul etmemişlerdir.” Sonra İbn Hacer şöyle devam eder:
“El-Kifaye adlı eserde bu hususla ilgili güzel bir bölüm ayırarak der ki:
Eshab-ı Kiram'ın adaleti, Allah'ın onları adil, sayması, onların temizliğinden haber vermesi ve onları seçtiğini beyan etmesiyle sabit olmuştur.” Onların bu vasfını anlatan ayetlerden bazıları şunlardır:
كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ
“Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz.” [1]
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا
“İşte böylece sizi vasat bir ümmet, (yani adaletli bir ümmet) kıldık.”[2]
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ
“İslama girişte öncelikli olan muhacirlerden ve ensar-dan, ve ihsanla onlara tabi olanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da Allah'tan razıdırlar.”[3]
يَآ اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
“Ey nebi, Allah ve müminlerden sana tabi olanlar sana kafidirler.”[4]
لِلْفُقَرَآءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ
“Muhacir fakirlerindir. O muhacirler ki, yurtlarından ve mallarından çıkartılmışlardır. Allah'tan bir fazilet istiyorlar ve rızasını taleb ediyorlar. Onlar Allah’ın dinine ve Resulüne yardım ederler. İşte onlar var ya doğruların ta kendile-ridir.”[5]
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحًا قَر۪يبًاۙ
“Allah mü’minlerden razı oldu. O zamanki ağacın altında sana biat ediyorlardı.”[6]
Bunlardan başka daha nice ayetler vardır, onların hepsini burada saymağa kalksak işi uzatmış oluruz. Bir de, meşhur hadislerle onlar “ADİL” olarak belirtilmişlerdir. Bu hadislerin sayısı pek fazladır. Bu konuda gelen bütün hadisler kesinlikle onların adaletli olduklarını isbat eder. Allah onları adil saydıktan sonra onlar hiç kimsenin kendilerini adil saymasına muhtaç olmazlar. Bununla beraber onlar hakkında zikrettiklerimizden hiçbir şey Allah'tan ve Resulünden varid olmasa dahi, onların üzerinde bulundukları hicret, cihad, İslam’a yar-dım, canlarını ve mallarını bu yolda vermeleri atalarını ve çocuklarını bu yolda tereddüd etmeksizin öldürmeleri dinde birbirlerine nasihat vermeleri imanlarının ve yakinlerinin kuvveti adil olduklarını gerekli kıldığı gibi onların nezih olduklarına inanmayı da zaruri kılar. Onlar, kendilerini adil sayan ve tenzih edenlerin hepsinden daha üstündürler hükmünü kabulü de zorunlu kılar. İşte bu görüş, bütün alimlerin ve sözüne güvenilir bütün araştırmacıların görüşüdür. Sonra Ebu-Zara'er-Raziye kadar giden bir senedle Hatib şu hadisi rivayet eder:
“Bir kişiyi Resulullah'ın eshabından birine dil uzatıp onu küçültür ve aleyhinde atıp tutar bir halde görürsen bil ki, o zındıktır. Bunun nedeni şudur: Allah'ın Resulü gerçek bir Peygamberdir. Kur'an haktır. Peygamberin getirdiği haktır. Bütün bunları bize ulaştıran sahabedir. Sahabeyi tenkis eden (alçaltan) kimselerin hedefi, onların şahitliğini, güvenirliğini yaralamak ve böylece Allah'ın kitabını ve Peygamberin sünnetini iptal etmektir. Öyleyse sahabeleri değil, bilakis sahabelerin aleyhinde konuşanlara hücum etmek daha uygundur. Çünkü onlar zındıktırlar.”
Hafız İbn Hacer, Ebu Muhammed bin Hazm'den rivayet eder: “Sahabelerin tamamı cennet ehlindendir. Çünkü Cenab-ı Hak:
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟
“Sizden bir kimse ki fetihten önce infak etmiştir ve savaşmıştır, onunla hiç kimse eşit olamaz. Onlar derece yönünden daha sonra infak edenlerden üstündürler. Daha sonra infak edenler savaşanlardan üstündürler.” buyuruyor. Fakat iki sınıfa da Allah “Hüsna” yı vaad etmiştir.” [7]
Cenab-ı Hak' yine:
اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰىٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ
“Şüphesiz o kimseler ki, onlar için bizden Hüsna [en iyi] sebkat etmiştir, işte onlar ateşten uzaklaştırılmışlardır”[8] Buyurmuştur.
Buradan anlaşılıyor ki, bütün sahabeler cennet ehlidir. Onlardan hiç birisi cehenneme gitmez. Çünkü onlar bu ayetlerin ilk muhatap-larıdır.
Eğer birisi, “Ayette infak ve savaşmak” kaydı vardır. Bu kayıt infak etmeyen, savaşmayan sahabeleri bu faziletten çıkarıyor. İkinci ayetle de “ihsan” kaydı vardır. O da bu sıfatla nitelenmemiş bir kim-seyi bu faziletten çıkarmış oluyor” derse, bunun cevabı şudur:
Bu belirtilen kayıtlar “çoğu zaman böyledirler” kabilinden ileri sürülmüşlerdir. Veyahut infak ve savaşla nitelenenler hem bilfiil nitelenenlerdir hem de buna güç yetirecek kabiliyette olanlardır. Yani savaşa katılmayan, infak etmeye imkan bulamayan ve “Bu imkanlar elimde olsaydı katılırdım” diyenlerdir. Hafız İbn Hacer, şöyle devam eder:
“Resulü Ekrem'le az bir dönem için de bir araya gelmiş olsalar bile sahabelerin taziminin gereği Hulefa-i Raşidin ve diğerleri tarafından tasdik edilmiştir.”
Burada nakledilmesi uzun olarak birçok haber nakleder ve onlarla bu hükmünü ispatlar. Sonra İşte bu eserlerde çok açık bir delil vardır ki selef, sahabilik mertebesine hiç bir mertebe denk gelmez inancını taşıyordu. Nitekim bu husus sıhhatli hadislerde vardır, diye ilave eder.[9]
- Hz. Ömer'den rivayet edildi:
Allah'ın Resulü bize sadaka vermemizi emretti. Bu emir, yanımda bir mal bulunduğu bir devreye tesadüf etti. Kalbimden:
- Bugün Ebu Bekir'i geçeceğim. Eğer bugün birini geçmem gerekirse onu geçeceğim,” dedim. Ve malımın yarısını götürdüm. Allah'ın Resulüne verdim.”
- Sen aile efradına ne bıraktın? diye sorunca ben de:
- Bunun dengini bıraktım,” dedim. Ebu Bekir ise yanındaki bütün servetini getirdi. Resulü Ekrem:
- Ey Ebu Bekir, aile efradına ne bıraktın? diye sorunca, Ebu Bekir:
- Ben onlar için Allah'ı ve onun Resulünü bıraktım, dedi. O zaman dedim ki: Hiçbir zaman hiçbir şeyde onu geçemeyeceğim. (Hadisi Tirmizi ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir.
- Hz. Aişe'den rivayet ediliyor:
“Allah'ın Resulü vefat ettiği zaman Arapların kalblerine nifak girdi. Benim babamın üzerine öyle bir hadise indi ki eğer o yüce dağlara inseydi onları paramparça ederdi. Onlar herhangi bir noktada ihtilaf ettilerse, babam o noktalarda fitne ataşını söndürdü.
Sonra Hz. Aişe, Hattab'ın oğlu Hz. Ömer'den bahsederek:
- Allah'a yemin ederim, Ömer işleri çok güzel yürütürdü. Tek kişi idi ve işler için ehillerini hazırlardı.” dedi. El Heysemi, bu hadisi Tabarani birçok senedle rivayet ediyor.
- Hz. Ali'den rivayet ediliyor:
Küfe'de minberin üzerinde şöyle buyurdular:
“Bu ümmetin, Peygamberden sonra, en hayırlısı Ebu Bekir'dir, sonra Ömer'dir.”
- Bu söz, Hz. Ali'den tevatür yoluyla nakledildiği gibi seksen vecihten de fazla yollarla Hz. Ali'den rivayet edilmiştir,” diyor.
[1] Ali İmran Suresi, 3/110.
[2] Bakara Suresi, 2/143.
[3] Tevbe Suresi, 9/100.
[4] Enfal Suresi, 8/64.
[5] Haşir Suresi, 59/8.
[6] Fetih Suresi, 48/18.
[7] Hadid Suresi, 57/10.
[8] El-Enbiya Suresi, 21/101.
[9] Bak, el İsabe, C. 1, sf. 10-11.