CENAB-I HAKK’IN ZATINDAN BAŞKA HER ŞEY YOK OLACAK - (İzharu'l-Fedaili Nebiyyina Muhammedin Sallallahu Teala aleyhi Vesellem)

 

CENAB-I HAKK’IN ZATINDAN BAŞKA HER ŞEY YOK OLACAK

 

Cenab-ı Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri kendi zatından başka her şeylerin bâkı olmadığını beyan etmek üzere ayet-i kerime’de buyuruyor ki;

كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Yani, “Cenab-ı Hakk’tan başka her şeyler helak ve fani olur, ancak her şeyleri halk edip, yaratan Allahu Teâlâ Bâkı’dir. Şu halde akıbet rücu, yani varacak mahal O’nun huzur-ı manevisidir.”[1] Diğer bir ayeti kerimede şöyle buyuruluyor ki;

كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِۜ

Yani “her nefis ölümü tadacaktır”[2]

Dünya işleri ölümle hitam bulacaktır. Dünyadaki malın, mülkün burada kalacak. Şu vücutla yapılan zevk ve sefalar ölümle hitam bulacaktır. Yürüyen ayaklar, hareket eden dudaklar ölümle hitam bulacaktır. Her şeyleri tutup yapan eller, bülbül gibi her kelamı söyleyen diller söylemez olup, sükûtla hitam bulacaktır. Dünyaya doyup sığmayan vücut binası, ölümle yıkılıp mezara dolacaktır. Hadis-i Şerif:

اِنَّمَا الْقَبْرُ رَوْضَةٌ مِنْ رِ يَاضِ الْجَنَّةِ اَوْحُفْرَةٌ مِنْ حُفْرِالنَّارِ

 “İşte o zaman o kabri ya cehennem çukurlarından bir azap çukuru bulacaktır veyahut cennet bahçelerinden bir bahçe bulacaktır.” [3]

İşte bir kere çok derinden düşünelim. Gece gündüz hırs ve tamahla çok sevdiğimiz dünya ve sevgisini kalpte ve dilimizde taşıdığımız dünya ve samimi dost sanıp, inanıp güvendiğimiz ve her sözüne inandığımız dünya ve her işimizi görür ve her sıkıntılardan beni korur, kurtarır dediğimiz dünya bizi kabre yitecektir.

Eğer evladın ve dost ahbapların var ise, şayet cenazende bulunurlar ise onlar da kabre kadar gidebilirler. Seni kabrine koyup geri dönerler.

İşte kabirde amelinle kalırsın. Çok yanıldığını bilir, başını pişmanlık taşına çalar çalar ağlarsın, ama imkânlar, fırsatlar gitti. Geri dönüş de imkânı kalmadı. Dünyada nefse çok öğütler verildi, almadı.

 Tekasür Suresinde

اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ ﴿﴾ حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَۜ

Sizi aldalattı sizi oyaladı nefesinizi zamanızı kayıp etti. Ney ya Rabbi? Çokluk sizi aldattı dünya malının çokluğu, dünya işinin çokluğu, dünya servetinin çokluğu, bunların dertlerinin çokluğu, Bunların endişeleri hayallerinin çokluğu, oğluyun kızıyın dertleri, bu dedi kodular, bunlara yorduğun kafalar seni aldattı zamanını kayıp etti. Ayıkmadın uyanmadın hatta bu şekilde gittin kabre varıncaya kadar uyanmadın.[4]

İşte sizi nefis, şeytan bunlar ile Hak yolundan eyledi. Zikrullahtan, namazdan geri koydu ve Hak yolundan da geri koydu.

Allah yolunda bizi Allah’tan uzağa çeken, unutturanların hepsi çocuğu anasından ayırmak için eline verilen oyuncağa benzer.

Ne verseler çocuğun eline, maksatları annesinden ayırmaktır. Adı cismi ne olursa olsun. Senide dünya ve dünyanın içindekiler efrad ve aile çocuklar, hürmetleri, hizmetleri nefret verici halları hangisinde oyalanıp zamanını onlara harc etsen, gerek hizmetlerine gerekse nefretlerine, Allah dostları oyalanıp eyleşmemişler.

Bir tehlike de bu dünyaya nefesini, ömrünü, hayatını, var düşüncelerini bağladığın.

Fotokopya gibi kalpte nelerin filimleri var, nelerin fotokopyaları basılmış ise bunları dünyada gayret edip kalpten atmalı.

Bunlarınla beraber bu endişe hayallerle beraber mezar mahşer yolculuğuna, kalpte nefsin arzusu, dünya endişelerinin ve sevgilerinin fotokopyasıyla yolcu olacaksın. Elindeki fırsatları imkânları bir dahada bulamayacaksın. Yazıklar olsun halına. Başına neler gelecek bakalım.

Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyorlar ki “eğer insanoğulları öldükten sonra neler ile karşılaşacaklarını görseler idi dünyada gülmezler ağlarlar idi.” Şimdiden pişmanlıkla çok ağlayıp kalbimizi merhametli, şefkatli, affı çok, ihsanı çok olan yüce Rabb’ımıza bağlayalım.

Mezara ayak basmadan işlerimizi burada sağlayalım. Yine peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyorlar ki

Ahirette ki terazi-mizanınızı dünyada ayarlayın. Sakının tahire bırakıp ahirete bırakmayın. Tevbe istiğfarlar ile günahları sildirin.

 Dil ile kalbi huzuru kalb ile kalb kumbarasını la ilahe illallah zikri ile dinelirken, otururken, yatarken, yürürken, işinizin başında kendiniz duyacak kadar la ilahe illallah zikri ile kalb kumbarasını doldurmaya gayret gösterelim. Lüzümsuz, günah, hata, isyan küfür, fuhşiyetlerle doldurmaylım.    

Ayetin devamı:

كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ

“Zinhar ve muhakkak kabre varınca yanıldığını aldandığını gözünle de görüp bileceksin. Ömür boyunca senin oyalandığını bileceksin.”[5]

O zaman başını pişmanlık taşına çalarsın. Şeytan sana kuş uçtu, tavşan kaçtı, dünyanın vardı ha geldi ha sıyla senin o güzel ömrünü havaya savurmuş, boşa gitmiş. Hiç faydası olmadığı gibi bir sürü cürümler, suçlar içinden çıkılmaz hesaplar var. Korkunç haller var olduğunu görürsün, bilirsin demektir.

Bir diğer ayeti kerimesinde:

ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ

“Ve öldükten sonra kıyamet gününde elbette dirilip kabrinizden kalkacaksınız.”[6]

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ

Mealinde, “ey Allah’a iman edenler Allah’tan korkun. Nefsinizi muhasebeye çekin. Mezar için mahşer için ne gibi ameller yapmaktasınız kendi kendinizi kontrol yapın.”[7]

Yasin suresi 51. Ayet-i kerime’de buyuruluyor ki;

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ

Yani, “birinci surdan sonra, ikinci defa olarak İsrafil aleyhisselam tarafından sura üfürülünce görülür ki cümle ölüler, kabirlerinden kalkarak Cenab-ı Hakk’ın canib-i maneviyesine süratle giderler.”[8]

Herkes amelinin hesabı ve cezası için çağrıldığında devr-i Âdem’den ila yevmil kıyam geçmiş olan insanlar küçük ve büyük hepsi çağırıldıkları mahalle gitmeye mecbur olduklarından, hemen süratle gidecekler.

Gönlünüz olsada olmasada sür’atle Allah’a koşacaksınız. Başka gidecek bir yer yoktur.

Allahu Teâlâ hazretlerinin şefkati, merhameti, affı, mağfireti kullarının ki gibi değildir. Hiçbir kimseye benzemez.

Kullarının üzerine rahmetinin azabından artık olduğunu haber veriyor. Yeter ki sen günah-hatanı bilip, O’na boyun büküp, cidden huzuru kalb ile pişman olduğunu bildirerek tevbe eyleyip, O’na boyun bük, bir dahi yapmamak niyeti ile.

Emr ettiği ibadete de başla. O seni sever. Tevbe edenleri hep sever. Günahını, suçunu, kusurunu, hatalarını düşünüp tevbe edenleri sever. Bütün günahlarını affeder. Buna dair ayeti kerime:

Bu ayetin sebebi nüzulü Mekke’den beş altı kişi Müslüman olmayanlardan Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem efendimizin huzuruna geldiler. Ya Muhammed, biz katil yaptık, zina yaptık, Allah’tan başkasına ilah diye taptık. Sende bunları yapanlar affolunmaz diyorsun. Eğer bunların affolunma imkânı var ise biz iman edeceğiz. Affolunma imkânı yok ise biz bunları yaptık ne yapalım dediler. Bunun üzerine bu ayeti kerimenin nazil olduğu bildirilmiştir.   

Sure-i Furkan 68–69–70–71. Ayetler bakınız yüce Rabb’ım neler haber veriyor. Neler söylüyor. Umutsuzluğa düşmeyin. Nefis şeytan tuzağından kurtulun.

وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَامًاۙ  يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪ مُهَانًاۗ

Bu ayeti kerimeye ümum, küçük büyük günah yapanlar baksınlar. Tekrar tekrar düşünüp Cenab-ı Allah’ın ne kadar affının bol olduğunu, merhamet, şefkatinin kulların üzerine nihayeti olmadığını düşünsünler. Umutsuzluğa düşmesinler. Çünkü Cenab-ı Hak tevbe kapılarını imkân kapılarını açıyor.

Ve cebriye mezhebleri bakınız. Kafadan kendi keyfine göre fetva verenler, dikkatle derinden tekrar tekrar bakınız. Ayeti yanlış tevil etmeyiniz. Yazılan takdir mukadder yazı bozulmaz diyenler bakınız. Günahı kebair (büyük) yapanlar, tevbe edince nasıl tevbe kabul olup günahlar sevaba tebdil olunuyor bakınız.

Bu ayeti kerime benim günahım çok, affının imkânı yok, affolunmam. Katil yaptım suçsuz yere, Hakk’tan başkasına Allah diye taptım, fuhşiyetler, zinalar yaptım. Affımın imkânı olmaz diyenler.

Ayeti kerime, açık olarak büyük küçük bütün günah yapanlar affettirmeye yönelin. Boynunuzu bükün, sizlere imkânlar tanıyorum, yol açıyorum.

Günahınızı bilip suçunuzu itiraf ederek Allah’a iman eder bir dahi yapmamak niyetiyle cidden huzuru kalb ile bu büyük günahlarınıza eman Allah’ım diyerek tevbe eder, Allah’a iman eder, emrine itaat eder, ibadete başlarsanız O Allahu Teâlâ hazretlerinin affının merhametinin kullar üzerine şefkatinin ne kadar çok olduğunu iyi anlarsınız.

Gözyaşıyla sizi yaratan yüce Rabb’ınıza döner, O’nun zikri ile ibadeti ile meşkul olur, başka sevgi endişeleri kalbinizde taşımaz atar O’nun zikri ile fikri ile kalb kumbaranızı doldurmaya gayret gösterirsiniz.

Meali: “Herkim üç büyük kebair günahları yapar ise o kimselerin günah karşılığı ceza yeri cehennemin en kızgın esame cehennemidir.

Üç büyük kebair günah

1- Allah’tan başka Aya, Güneşe putlara Allah diye tapmak.

2- Bi gayri yere suçsuz yere katil etmek, adam öldürmek.

3- Zina yapmak.” İşte bu üç büyük kebair günahın karşılık ceza yeri cehennemin en kızgın esame cehennemine konup ebedi orda azap çekmesini kazandı bu yaptığı günah sebebiyle ayetin devamı.

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿﴾ وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَابًا

Yani, “her kim küçük ve büyük, yaptığı günahlarına nadim-pişman olur, bir daha yapmamak niyeti ile tevbe eder, Allah’a iman eder ve amel-i salihaya devam ederse, bilmiş olun ki, o kimsenin bütün günahları affı mağfiret olur.” Cenab-ı Hak, affı mağfiret ettikten sonra da, günahları sevaba tebdil edeceğini bildiriyor. Çünkü Allah gafur ve rahimdir. Kulları üzerine azabından şefkati, rahmeti, merhameti, keremi, ihsanı daha fazladır.”

Cenab-ı Hakk’ın azabı, ihsanı, mükâfatı kullarının cezası, ihsan ve mükâfatı gibi değildir. Derin derin düşünüp, kendimizi toparlayıp, nefsimizin terbiyesine ve ıslahına gece gündüz çalışıp, ölümümüzü ve mezarımızı unutmamamız lazımdır.

Allah korkusu her an kalpten çıkmaması lazımdır ki bütün kötü fiiller ve sapık arzular, serbestlikler; ölüm, mezar ve Allah korkusu unutulmaktan ileri geliyor.

Çünkü Allah’ın güceneceği gadabı olan yollardan, fiillerden Allah korkusu ile çok sakınıp Allah’ı gücendirmek korkusunu bir an kalbten çıkarmamak lazım ki Cenab-ı Hak gücenir gadaba gelirse O’nun azabıda çok elim çok şedidtir.

Ayeti kerimede İbrahim suresi, 7. Ayet:

وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ

“Eğer verdiğim nimetlere şükür ederseniz, nimetinizi ziyade ederim ve eğer şükrü terk ederseniz, asilik edip nimetlerimize küfür edenlere azabım şiddetlidir” buyuruyor.

Ancak hakkı ile çok korkmaya ve sevmeye ve ihlâslı ibadet etmeye layık olan O Allah’tır. Allah’tan başka nereye muhabbet, nereye yapışıp kafa yorduk ise hepsinin sonu, zevali vardır. Sonu boşa çıkacaktır.

Allah’tan kaim, daim, şefkati, merhameti çok, ihsanı çok, affı çok, keremi çok, sağlam, güvenilir hiçbir kimse bulunmaz.

Öyle ise, O’nun emirlerine uymayıp da hayat düşmanı, ömür sermayemizi Allah’ımızın emirleri dışında heva-ı arzular ve sapık arzularda hayatımızı çürütüp, Allah’ın nimetlerine nankörlükte olan, bizi yaratan Allah’ımıza asilikte bulunan ve utanç verici ve mahşerde bizi rüsvay edici zalim nefsimize mi itaat edeceğiz?         Yoksa Âdem babamıza ve kıyamete kadar onun evlatlarına gece gündüz düşmanlığını sürdüren, bizlere Allah’ı unutturup, Allah’ın emirlerinin haricine çıkarıp, Allah’a asilik yaptırmaya çalışan iman düşmanımız olan mel’un şeytana mı ve o mel’unun kanununa mı uyup, hizmet edip, onu mu dost edineceğiz?

Yoksa gece gündüz bizi yaratanı ve O’na itaat ve ibadeti unutup, gece gündüz hırs ve tamah ile çok sevip, meşgul olduğumuz yalan dünya ve sonunda göğsümüzden yitip, bizi mezara dolduran dünyaya mı hayatımızı harç edeceğiz?

İşte hakkıyla Allah’ı yakın bilip zandan kurtulup yakına ulaşanlar nefeslerini zay olan yerlere harc etmemişler. Bizleride Cenab-ı Hak ehli yakın mü’minler sınıfından etsin inşaallahuteala âmin.

Sonunda gönlün olsa da, olmasa da dünyayı ve bütün hayallerini ve çok sevdiğimiz ayal, evlat ve ahbaplarımızı bırakıp ve çok süslü, ütülü kıyafetine zevk alıp, toz kondurmayıp giydiğimiz süslü takım elbiselerden soyulup, yolu geri dönmeyen mezar bekleme iskelesine gideceğiz.

Öyle ise bunları düşünecek akıl, fikir sahibi olan insanlara bu ibretler yetmez mi? Tekrar yine bizi yaratan Rabb’imiz ayıkmamız, uyanmamız için, Vakıa suresinde buyuruyor ki;

فَلَوْلَآ اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ ﴿﴾  وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ

“Ruhların boğazlara gelip, can çıkmak üzere bulunduğu vakti, keşke düşünmüş olsanız, işlediğiniz günahların hepsinden vazgeçersiniz. Hâlbuki o vefat etmek üzere hazır olan kimsenin ruhu boğazına geldiğinde, ne gibi zahmetler çektiğini, siz etrafında nazar eder görürsünüz.”[9]

Şu halde böyle sizden evvel vefat edenlerin o hallerinden ibret almanız lazımdır. Ayeti kerime,

وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ

“Hâlbuki Bizim ilmimiz ve kudretimiz ve tasarrufumuz o ölüm halı gelmiş ölmek üzere olan kimseye sizden daha yakındır ve lakin siz onu göremezsiniz. Çünkü biz hal-i sekeratında onun çektiği elemi ve üzerinde cereyan eden ahvali tamamiyle biliriz.”[10]

Binaenaleyh, istersek ruhunu pek kolay alır ve istersek pek güçlük çektirerek alırız. Zira cümlesi yed-i kudretimizdedir. İstihkakı her ne ise, onu noksansız veririz. Fakat siz bunların hiç birini idrak edemezsiniz. Çünkü ef’alimize cahilsiniz ve sekerat-ı mevtte onun üzerine nazil olan azaptan bir zerresini bile def’e kadir değilsiniz.

Ayeti kerime,

فَلَوْلَآ اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ تَرْجِعُونَهَآ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

“Eğer sizin dediğiniz gibi haşir ve neşir yok da, hiçbir ceza görmeyecekseniz, bu sözünüzde sadık iseniz, o canı hulkuma gelen ve o zahmette olan boğazına gelen ruhu, geri cesedine iade edin.”[11]

Ne içun iade etmiyorsunuz? Bir imkânınız var mı? O ruhu boğazına dayanıp çıkmak üzere bulunan kimse sizin indinizde ne kadar kıymetlidir?

Eğer muktedir olsanız, bir nefesine dünyayı feda edersiniz ve lakin bir dakika bile tehirine kadir olamazsınız.

Şu halde hakikat sizin dediğiniz gibi değildir. Her şeyin mutasarrıf-ı hakikisi Allahu Zulcelal’dir.

Düşmanlık, adavet, buğuz, küskünlük, dargınlık, kırgınlık ömür boyunca kimlere yapılır?

Ancak düşmanlığı açığa çıkmış olan nefis ile şeytana yapılır. Bunların sözlerine katiyen itimat edilmez.

Sevgi en fazla kimlere yapılır?

Aile efradına evlada, mala-mülke, paraya, maddi varlıklara yapılabilir. Fakat bunların hepsi son bulur. Öyleyse Allah ve Rasulullah sevgilerinin başkalarının en üstünde tutulması lazım gelir.

Dembedem kan ağla bu çeşmim bir gün turab olsan gerek

Hakk’a taat eyle çeşmim bir gün harab olsan gerek

 

Uyan ey miskin uyan bir gün erer ansız ecel

Kabr içinde nice yıllar mestü havab olsan gerek

 

Mürşide erip eğer derde deva buldunsa sen

Zerre-i naçiz iken bir âfitab olsan gerek

 

Ger eğer pak eyledinse gayriden bu dil mülkini

Âleme pürtü salar bir mâhitab olsan gerek

 

On sekiz bin âlemin sen defteri divanısın

Desti kudret ile yazılmış bir kitab olsan gerek

 

Emri Hakk’ı terk edip esiri nefsi şum

Ruzi mahşer her ne ettin ise hesab olsan gerek

 

Men arefe sırrından âgâh ol nizamoğlu bu gün

Bahri vahdetten zuhur etmiş hubab olsan gerek

                                Seyyid Nizamoğlu

 


[1] Kasas 28/88

[2] Âli imran: 3/185

[3] Sünen-i Tirmizi c. 4 s. 639/2640 (Beyrut). Deylemi el-Firdevsü bi Me’sûru’l-Hıtab, c. 3, s 231/4682 (Beyrut).

[4] Tekasür 102/1–2

[5] Tekasür 102/3

[6] Mü’minun 23/15

[7] Haşr:59/18

[8] Yasin 36/51

[9] Vakıa 56/83–84

[10] Vakıa 56/85

[11] Vakıa 56/86–87

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>