Fenaya Geçen Müridin Halı: - (İzharu'l-Fedaili Nebiyyina Muhammedin Sallallahu Teala aleyhi Vesellem)
Fenaya Geçen Müridin Halı: |
Hadisi Şerif:
Rasulü Ekrem ve Nebiyyü Muhterem efendimiz sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem buyurmuştur ki:
مُوتُوا قَبْلَ أَنْ تَمُوتُوا
Manası, “ölmeden evvel ölünüz” [1] demiştir. Fena fillah olunuz. Evvela mürid şeyhta fani olur buna fena fişşeyh derler. Sonra Rasulullah’ta fani olur bunada fena firresul derler. Sonra Hakk’ta fani olur bunada fena fillah derler.
اَفْنُوا ثُمَّ اَفْنُوا ثُمَّ اَفْنُوا
Hadisi şerifi budur. “Fani olunuz sonra fani olunuz sonra fani olunuz” [2] demektir.
Hakk’a vasıl ve Hakk’ta fani oldular. İşte o zaman Rasulullah sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem ashablarıyla ve büyük evliyaullahlarla batında bir cemaat kurar. Bu mahvu fenaya dalan evliyaullahı huzura alırlar. Bu evliyai kümmelin mi kalacak? Veyahut mürşidi kâmilin mi olacak? Bakarlar.
Bunun küçük yaştan beri yaptığı ibadetin defterine Rasulullah bakar. Ashablar, pirler bakarlar okulda çocuğun siciline bakıldığı gibi devamı, ahlakı, halı, hareketi nasıl. Onun gibi bu zatın ahlakı hamidesi, tevekkülü, teslimiyeti, sabrı, sadakatı bunlar varmı? Tamamı? Birde anlayışı, anlatışı, konuşuğu, iradesi, cömertliği tamammı? Bunlar tamam ise hepsi bu zatta var ise Rasulü Ekrem efendimiz bunu sahve çıkarır. Mahvi fenadan geri ayıklığa çıkarır ve kendisine halife eder. Ümmetimi irşad etsin bir mürşidi kâmilden olsun der.
Bu zata manevi cihazlar verir ve hıl’at geydirir. Bu ümmeti irşada başlar. Bu zat, farkı Muhammediyeye erdirilir. Hılkati Muhammediye şeriatın temeli olduğunu bilir, temyiz eder yine şeriate döner. Aslını gördü vücudu ilahiyeyi ve bütün hilkati görür ve bilir. Kur’an-ı azimuşşanda hep yerini bulur. Vücudun vacibu’l-Vücud idiğin biride hâdis olduğunu bilir. Yani, biri Allahu Teâlâ ve tekaddesin zatı ve sıfatı ilahiyesidir. Biride mahlûkatın hılkatidir.
Bu Allah’ın rıza yolunda sırf Allah’ın rızasını bulmak niyetinde olanlar ve mürşidine hakkı ile Allah için bağlı olarak, mürşidine Allah için sevgisi, teslimiyeti tamam olarak az yemekle, lüzumsuz-faydasız sözlere dilini tutarak, kalbine Hakk’tan başka gelenleri eyleştirmeyip atmak suretiyle ve nafilelere, sünnetlere devam etmekle ve zikrullahın çokluğu ile abdestli durmaya devam ile sabır sebatında tamam olarak maksadı, arzu-isteği sırf Allah rızası olarak ve Allah’ın sevgisini-muhabbetini Allah’ın kullarına aşılamak ve onların nefsin şeytanın elinden kurtulmalarını arzu ederek, onlarıda Allah’ın razı olduğu istikamete yönelmelerini isteyerek ahlakı zemimelerden kurtulup doğru istikametinde her türlü imtihanlarda sabırla, sebatla, sebatında-azminde yılmayıp imtihanlarda doğru çıkarsa, o mürid sonunda imtihan süzgeçlerinden geçerek hiçbir engellerde eğleşmeyip istikametinde devamlı çalışırsa, istikameti Allah’ın rızası ve Allah’ın cemal kabesi olarak çalışırsa sonunda o mürid, müridlikten murad olur. Kendide istenilecek bir kimse olur. Ve o kimseye fütuhat kapıları açılır.
Rızıkta bolluk ve kolaylık ummadığı yerden rızk kapıları açılır. Kalbine İlhami Rabbani gelir. İlmi hikmet kapıları açılır ve esrarı sırlara vakıf olur ve hissetmekler gelir. Allah’ın varlığını kendisi yok olup Allah’ın varlığını her yerde ispata geçer ve ispat eder. Zanlar hep tereddütler, şüpheler gider. Yakınlar, hissetmekler bu varidatlar geldikçe imanı kuvvet bulur. İmanın kuvvet bulacağına sure-i Enfal’a bakınız.
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
Meali: Yani Cenab-ı Hak Teala Hazretleri buyuruyor ki; “ancak hakkı ile mü’min şol kimselerdir ki onların yanında Allah’ı zikretseler veyahut kendisi Allah’ı zikretse kalpleri ürperir tüyleri ürperir. Hâlları değişir. Kalpleri cilalanır. Nurlanır. Kendine Allahu Teala’nın ayetleri okunur ise imanları ziyadeleşir ve kuvvetleşir. İman kuvvetleşince her işlerine Allah’ı vekil yaparlar. Allah’ın her işlerini yapacağına inanır beklerler.”[3]
KASİDE
Essin aşkın yelleri geçirsin belleri
Söyletir aşkın söylemez dilleri
Bildir gayrı bileyim aç yolum sana geleyim
Rızanda kalayım hayrı kılayım
Geleyim gayrı geleyim
Benlik dağını deleyim
Bildir gayrı seni bileyim
Rızanda hayrı kılayım
Pirimden bir haber aldım
Gönlümü sana saldım
Gayrı suçumu bildim
Bildir gayrı bileyim
Gayrı rızanda kalayım
Şeyhımdan alınca bir haber
Dünya oluyor bana dar
Ya kimler olur bu gurbette bana yar
Bildir gayri bileyim
Gayrı rızanda kalayım
Gider yüzüm karasın
İhsan eyle çaresin
Âşık olan maşukun arasın
Bildir gayri bileyim
Gayrı rızanda kalayım
Seherde açılır güller
Aşkın ile geçilir beller
Seninle söyler bütün diller
Bildir gayrı bileyim
Gayrı rızanda olayım
Kurtar riyadan beni
Cana mesken eden teni
Gayrı sevem candan seni
Bildir gayrı bileyim
Gayrı rızanda olayım
Âşık oldum Rasule
Yapıştım edeple usule
Kavuştur ceddim asıla
Bildir gayrı bileyim
Gayrı rızanda olayım
Gözüme ibretin göster
Bu canım senin aşkın ister
Senin aşkın canımı besler
Bildir gayrı bileyim
Açıver yolum geleyim
Gücümle dertlere düştüm
Yandım aşkınla piştim
Aşkın kar etti cana
Gayrı sevdadan geçtim
Bildir gayrı bileyim
Açıver yolum geleyim
Nefis esrinden kurtar beni
Sevdir bana candan seni
Mesken kıldın cana teni
Bildir gayrı seni bileyim
Açıver yolum sana geleyim
Umutsuzluğa düşürme beni
Rızandan şaşırma beni
Nefis bendine düşürme beni
Bildir gayrı bileyim
Açıver yolum sana geleyim
Bütün arzum benliğim atmak
Atup arzulayı senin aşkını tatmak
Ceddim Muhammed Ali ile birliğe yetmek
Bilidir gayrı bileyim
Açıver yolum sana geleyim
İzninle biter sözüm
Karadan ak eyle yüzüm
Muhammed Ali’dir iki gözüm
Ayakları altına gubar olsun yüzüm
Aşkınla sana layık olsun özüm
Hacı Mustafa GÜNEŞ
Bir kasidenin beytinde yazmışlar. Söylenip okunmaktadır. Bu konuyu da her kesin iyi anlayacağı şekilde Cenab-ı Hakk’ın izni olursa açalım inşaallahuteala.
Söylenen beyit:
Beline bağlamış nurdan bir kemer
İçmezsem doluyu ciğerim yanar
Ihvan mürşidinden bir nazar umar
Bir sen iç efendim bir de bize ver
Bu ıhvan olan kimse ne zaman şeyhının nazarına layık olabilir? Maneviyatta feyiz ile doluyu ne zaman içer? Ve şeyhı o ıhvana ne zaman hangi halde nazar eder?
Allah’ım onu cümlemize anlatıp nasip etsin. Burayı daha iyi anlaşılması için misal verilecek inşaallah.
Sabi çocuklar, annesinin memesi ile gıdalanan çocuklar. Bu çocukların gıdası annesinden emdiği süt ile gıda alır. Denemek için bir ev dolusu kadınlar birikip otursalar. Sütten gıda alan sabi çocuğu da ortaya oturttursalar, çocuk meme süt hasretiyle kadınların içine bakar. Süt veren annesini göremediği zaman o halde çırpını çırpını bağırıp ağlamaya başlar.
Dünya nimetlerinin hepsini ayrı ayrı önüne koysalar, ağzına sunsalar hepsini bağırmak telaşı ile yiter atar. Kabul etmez. Ağlamaya bağırmaya devam ederse annenin merhamet, şefkat harekete gelip tahammülü kalmaz derhal canı gönülden o bağıran çocuğunu bağrına basar, öper, gözünün yaşını siler, memesini çıkarıp çocuğun ağzına verince hemen derhal çocuk bağırmayı keser.
Annesi gibi çocuğa da bir şefkat gelir. Annesinin memesi ile hem emer hem annesinin yüzüyle sevincinden oynamaya başlar.
Bunlar misal olarak geldi dilimize.
Ihvan dediğimiz şeyhına hakkıyla bağlı ise şeyhından başka gıda aldığı kimse yok.
O çocuk nasıl ki zahiren annesinin sütü ile yetişip kemal bulur, zamanla annesinin elinden çıkarsa o çocukta anne hasreti, meme hasreti olduğu gibi ıhvanda, şeyhına suretine teveccüh rabıtasında tam bağlı ise mürşidte feyiz memesini veren bir mürşid ise onun feyiz vermesi müridin, şeyhına ne zaman sevgisi, hasreti, muhabbeti artar, ağlar ise canı gönülden feyiz memesini arzu ederse şeyhıda sütlü bir ana gibi feyiz memesini o ıhvandan esirgemez.
Ihvan, ne kadar şeyhını sever, teslim olur ise şeyhıda o kadar, kendisinin kendini sevdiği kadar sevgisi olur sever. Yoksa yalnız surette ıhvan adı ile olmaz. Müridin edebi, korkusu, teslimiyeti şeyhının zahirinde nasıl ise gıyabında da öyle olması gerekir. Belki şeyhımın ruhaniyeti görüyor diye ihtiyatlı durur. Şeyhı her zaman göremesede Cenab-ı Hakk’ın göstertmesi var.
Onun için ihtiyatlı durması gerekir. Cenab-ı Hakk’ın göstertme âdeti olduğundan Belki mürid görmez dediği zamanda görebilir. Onun için her zaman ruhaniyeti beni görüyor diye edebini muhafaza etmesi lazım.
Batınında zahirinde şeyhına bağlılığı, sevgisi, teslimiyeti tam olursa şeyhından nasibini çabuk alır. Şeyhının feyiz memesinden manevi gıdasını alır yetişir.
Dalından kopmayan, içini kurtlandırmayan, bir meyva gibi dalında yetişir. Kemal bulur yiyenlere gıda olur.
Sütanasından yetişip kemal bulduğu gibi birde şeyhından ikinci bir sefer doğup feyz memesi ile yetişir kemal bulur.
Bu noktayı Eşref oğlu Rumi hazretleri anlayanlara bir nokta ile bildiriyor.
Eşref sen derviş oldun mu?
Kendi nefsini tanıyıp bildin mi?
Tekrar anadan doğdun mu?
Doğandan haberin var mı?
Evet, bu konu üzerinde iyi anlaşılması için tekrar anadan doğdun mu? Diyor. Diyeceksiniz ki anadan iki sefer doğulur mu? Burayı iyi açalım Allah izin verirse inşaallah.
Birinci ana, sana süt verip senin her türlü zahmetine katlanıp belek hallerinde her türlü zahirde pisliklerine de tahammül edip seni yetiştirip buluğ çağına getirdi. Zahiren pisliklerden seni temize çıkardı. Zahirini temizlemeyi öğretti. Yemeyi, içmeyi de öğretti.
Zahirde bunları öğrendin amma batını pisleyen nefis, şeytan, dünya muhabbeti, endişe, hayalleri seni yaratan Rabb’iyin nazargahı olan kalbin, nefsin heva-i zevk arzuları ile dünya muhabbetleri ile şehvani arzularla dünya endişe fikirleriyle kalbin temize çıkmadı.
Allah’ın hoşlanmadığı, sevmediği, ibadetlerini yok edip makbule geçirmeyici, nefsinde kibir var, benlik var, gurur var, kendini çok beğenmeklik var, ücub var.
Ücub; Cesatım var, malım var, evladım, çok param var, ilmim var, hafızım. Bu var olanlara dayanman var. Allah korkusunu kalbinden atıp serbest eminliğe düşmen var.
Riya var, süm’a var bunlar her nefiste mevcut.
Riya; Her işini her ibadetini halka göstermeyi sever. İbadetini gösterişli yapar. Bunlar ameli yok eder. Allah’ın gazabına uğratır, düşmanlığını kazandırır.
Hasidliğin ilk temelini kuran şeytan. Hasidlikte var nefsinde.
Pinti; Yiyemez, yediremez, kıyımsız, buhul buda var. Öfke gazapta var. Bunlarınla beraber yapılan ibadet makbule geçmez.
Riyanın yanında birde süm’a var. Süm’a, sesini, kıraatını, makamını iyi desinler arzusuna çalışır.
İşte bu saydığımız manevi emrazlar manevi hastalıklardan kurtulmak, tedavi olmak için ikinci bir ana, mürşidi kâmil, manevi Doktor Allah için, bu çirkin ahlak-huylardan kurtulmak için bir mürşidi kâmil ikinci bir anadan doğmak.
İkinci bir ana mürşidi kâmil dediğimiz, zahir anne senin dışını temizler, tedavi yapar. İkinci bir ana Allah’ın dostu mürşidi kâmil, tam teslim olursan o da senin içini batınını temize çıkarıp nurlandırır.
Seni ve sendeki olan zahir batın organlarını, kalbini, bu endamdaki emanetleri temizleyip nurlandırıp emanet sahibine temiz olaraktan teslim edilmeye sebep olur. inşaallahuteala.
Şimdi birinci ve ikinci anadan doğmak anlaşıldı inşaallah. İkinci bir anaya ne ihtiyacım var ki teslim olayım diyenlere.
İçinde gözükmeyen bir günah var ki bir manevi hastalık var ki bunlar temize çıkmadan, tedavi olmadan temizlerin temizi olan Cenab-ı Hakk’ın huzuruna bu sayılan pisliklerle varılıp varılmayacağını dikkatle düşünürseniz anlarsınız.
Bizler görüşümüzü anlattık. Bunlar başımızdan geçti. Allah’ın kullarına onun için anlatmak istiyorum.
Özetli olaraktan ileriden beri âdemoğullarına büyük düşman olan şeytana Cenab-ı Hak, secde etme emrini verdiğinde şeytan secde yapmadı.
Cenab-ı Hak,
قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ
“Biz sana secdeyle emrettiğimizde sen neden secde etmedin?” [4] Sen bu emre neden itaat etmedin?
Bakınız cinnilerde de nefis var, âdemoğullarında da nefis var. Meleklerde yoktur. Bakınız şeytan ne cevap veriyor? Nefsi kendini benliğe, gurura, büyüklüğe sevk etti. Cenab-ı Hakk’a cevabı:
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ
“benim izzetim, benim şerefim Âdem’den büyüktür. O’nu çamur-balçıktan yarattın. Beni ateşin yalımından halk ettin. Âdem’e ne ihtiyacım var ki secde edeyim” [5] cevabını verdi.
İşte bu nefis her insanda mevcuttur. Bu huylarda beraber mevcuttur. İşte sana böyle ahlaka sahip olan nefsiyin terbiyesine hâkim olmak için kalbinden Hakk’tan gayri arzuları atıp kalbini tasfiye edip düzeltip nurlandırmak için ikinci ana dediğimiz hakkıyla kâmil bir mürşide teslim olmanızı tavsiye ederim.
Böyle dediğin mürşidin vasıflarından bize kısadan beyan eder misiniz? Diyenlere cevap.
Öyle dediğimiz, Allah, Rasulullah’ın dostu mürşidi kâmil ise yanına huzuruna varıp oturduğunuz zamanda içinizdeki sıkıntılar maddi manevi olsun sıkıntılarınız yavaş yavaş içinizden çıkmaya başlar. Ve huzurunda oturduğunuz müddetçe usanıklık, sıkıntılar gelmez. Ve küçük büyük zahirde şan şöhretinde olanlarda elini öpmeye mecbur kalır. Bu üç alamet mürşidi kâmile kâfi gelir. Hepsini saysak çoğa gider.
Kısadan şunu da ekleyelim. Mürşidi çok merhametli anaya benzetmiş idik. Mürşidi kâmil, kendisine tam teslim olan ıhvanın cümlesini, bunları bana Allah gönderdi. Bunlar bana Allah’ın emanetidir diye o ıhvanların hepsinin günahlardan, kötülüklerden canı gönülden onların korunmasına çalışır ve o niyette olur.
Çünkü bunlar bana Allah’ın emanetidir diye onların daima iki dünyalarının saadet, refahını düşünüp çalışırlar.
Çünkü onlar yarın huzuru Allah’ta sorguya çekilecek. Sen, başına bu kadar adam toplandı, hürmet, hizmet yaptılar, elini öptüler. Eğer sende hakkıyla takva, vakar, vera olsa idi matlup menfaatı atsa idin, sırf Allah için onları korusa idin, onlarda sana bakıp senin takvandan, edebinden, hayândan aşılanırlar kâmil bir insan olurlardı.
Sen takvaya çalışmadın, vera vakarında yok idi. Onları da sana uyanları da yarım alıştırdın. Onlar bilmiyorlardı. Sana teslim olmuşlardı. Hem senin günahını hem de onları yarım alıştırdığın için cezasını çek bakalım diyecekler.
Yalınız sakal bırakıp, bir cübbe giyip, başına sarık sarıp, eline bir tesbih alıp birazda kelamı kibar öğrenip başına adam topladın. Mühim olan sana teslim olanların ahlakından, edebinden, takvasından büyük çok büyük sorumluklar olacağını düşünmedin.
Bu zahirde kıyafetle, kelamı kibarla, belağatlı konuşmalarla bende şeyhım diyenler yarın huzuru Allah’ta acaba kurtulabilecekler mi? Allah korusun ümmeti Muhammed’i cümlemizi âmin ya Muin.
Görünen adamları bir sallayın. Bakınız, dilden ne gibi meyveler dökülecek. Konuşulan kelamlar sizi uyarıcı, ikaz-irşad edip ruhunuzu doyurucu, kalbinize cila verip sizi Allah’a yakın edici kelamlar mı?
Yoksa sizi gevezelik, maskaralık, gıybetlerle yalan gerçek demeyip kahkaha ile gülmeklerle size ahretinizi, ölümü, Allah’ınızı unutturup sizi gaflete düşürüp Allah’ı gücendirip şeytanın keyfini getirici kelamlar mı zuhur edecek? Bunlara çok dikkat etmek gerekir.
Peygamberimiz sallalhu aleyhi vesellem,
خَيْرُ الْاَصْحَابِ صَاحِبُ اِذَاذَكَرَتَ اللّٰهُ اَعَانَكَ وَ اِذَا نَسِيَتَ ذَكَّرَكَ خِيَارُهُمُ الَّذ۪ينَ رُأُوا ذُكِرَ اللّٰهُ تَعَالٰى
“oturup kalktığın meclis arkadaşıyın hayırlısı, Allah’ı zikrettiğinde yardım eden, unuttuğunda hatırlatan, onların hayırlısıda görüldükülerinde Allah’ı hatırlatandır” [6]buyuruyor.
[1] Tefsirü Ruhu’l-Beyan c.3.s.230 (Beyrut), İsmail ibni Muhammed el-Acluni, Keşfu’l-Hafa c.2.s.384/2669 (Beyrut), Ebul ala Tuhfetu’l-Ahvezi, 6/515 (Beyrut)
[2] Miftahu’l-Kulub
[3] Enfal Suresi, 8/2
[4] A’raf 7/12
[5] A’raf 7/12
[6] Ramuze’l-ehadis c.1.s.281/2